İsveç Kralı Gustaf Vasa, Ruslarla savaş için çok güçlü gemi yapılmasını emretmişti. Geminin planları önüne geldiğinde, öfkeden deliye dönüyor, "daha fazla top, daha fazla asker alsın" buyruğuyla bu planların yenilenmesini buyuruyordu.
Etrafındakiler Vasa'ya, "bu bir hesap işidir, bu kadar topu alacak gemi yapılamaz" diyemedi. Ve gemi, 1628'de, denize indirildiği anda, "hesapsızlık" yüzünden batıyor, enkazı, ancak 333 yıl sonra, 1961'de bulunabiliyordu. Bugün İsveçliler Vasa'yı, adeta "demokrasisizlik anıtı" gibi müzede sergiliyor.
Bugün iş cinayetlerinde (iş kazası demek hafif kalıyor) Avrupa lideri, dünya üçüncüsüyüz. Her gün 172 işyeri kazası oluyor, 4 kişi ölüyor 6'sı iş görmez hale geliyor. Peki ya yıkılacağını çocukların dahi gözlemleyebildiği Çaycuma köprüsünde kaybolanların katilleri kim acaba?
İşyerlerini veya kurumları kendi krallığı gibi gören Gustaf'lar ve sorunu görmesine rağmen kralına (pardon patronuna) ses çıkaramayan tebaanın (çalışanların) aynı demokrasisizlik havuzunda yaşıyor olması...
Yüzlerce mürettebat, onlarca dev top ve koca gemi, krala, "bu hesap yanlış" diyemeyenler yüzünden, savaş için en gerekli olduğu anda, suyun dibini boylamıştı. Vasa'yı batıran "hesapsızlıktan" ziyade, Kral Gustaf'ın etrafına ördüğü demokrasisizlikti kuşkusuz. Milyonlarca çalışan, işyeri koşullarında risk alanlarını tanımlayabiliyor ve kazanın gelmekte olduğunu görebiliyor fakat bu mikro krallıkta demokrasisizlik atmosferinde bunu işyeri krallarına söyleyecek kadar cesur olamıyorsa, insanlar yanıyor, boğuluyor, haşlanıyor, ölüyor, göçük altında kalıyor.
İş kazalarının çaresi; daha fazla tedbir, daha kalın yasa değil, daha fazla işyeri demokrasisidir.