Avrupa ile bütünleşme kavramı 1963 Ankara Anlaşması dönemindeki algı düzeyinin çok ötesine vardı.
Yarım asır önce Avrupa Topluluğu üyesi olmak, hükümetlerin işiydi. Hariciye vekili ile AET (o dönemki kısaltması) yetkilileri görüşür, pazarlık da zaten bürokratlar arasında yürürdü.
Her ne kadar adı Avrupa "Ekonomik" Topluluğu olsa da ne işletmelerimizin ne de ulusun, doğrudan kendisini ilgilendiren, fazlaca bir şey yoktu. En çok ilgilendiğimiz, o dönemin emek ihracında, gurbetçilerimizin sayısı ve "serbest dolaşamayacağımız" idi.
Bugün bir Avrupa Birliği var. Euro var. Adayı olduğumuz birliğe uyum sureci var ve giderek anlamını yitiren bir "iştah" var. Zira vizeden Sarkozy'ye dek artık bunalmaya başladığımız Avrupa "birlik" üzerinden olmasa da pratikte Türkiye ile bütünleşme sürecinde zaten.
Benim dikkatimi çeken, AB ile Türkiye arasındaki "yakınsamanın" değişmeye başlayan yönüdür. Tezim, çok değil 5 yıl içinde Türkiye'nin vize koyacağı bir Avrupa söz konusu olacaktır.
Yalnızca serbest dolaşım hakkı üzerinden konuşursak, bugün bizim TÜİK ölçmeyi akıl edemese de Türkiye'de "serbest" olmasa da "kaçak dolaşım" imkânını yakalamış 1 milyondan fazla göçmen Avrupalı var. Bu bir tahmin... Kayıt dışı istihdam şartlarında düşünürsek, bu sayı daha fazla çıkabilir. Ancak Avrupa'daki krizin derinliğine bağlı olarak Türkiye'deki kaçak AB'li emeğin, her geçen hafta arttığını söyleyebiliriz. 50 yıl önce davul zurna ile Avrupa'ya pazularını ihraç eden Türkiye bugün Sarkozy'sine, afrası ve tafrasına rağmen Avrupa'dan emek ithal etmektedir. Kendi istihdam sorunumuz varken bu yönelimin sosyal faturasını da üstleneceğimiz kesin.
Fransız ADP'nin Türkiye'de TAV'ın %38'ini satın alması, yalnızca emeğin değil, aynı zamanda sermayenin de yönünün bize doğru kaydığına işaret eden anlaşmalardan biridir.
Burada defalarca dikkat çektiğim bir olgu, tersine emek ve sermaye göçü sürecinde Türkiye'nin ev ödevlerini yapma zorunluluğudur. Belli ki KOBİ'lerimiz, emekten de sermayeden de nasibini alacak.
Ancak bu iş kültürü ve zayıf kurumsallaşma ile "ütüleceğimiz" kesindir.
Kafası hâlâ "ortaklar cari hesabını" cebi gibi kullanma inadındaki patronların, TAV türü evliliklere hazır olması için kültür değişimine destek vermesi şart.
Milyar dolarlık işbirlikleri, yakın gelecekte milyon ¨ düzeyindeki şirket evliliklerine gelecek ise Avrupa'nın Sarkozy kafalarını bir kenara koyduğu gibi bizim de "küçük olsun benim olsun" kurnazlığından sıyrılmamız kaçınılmazdır.