Krizlerin en temel özelliği, servete ve güce "el değiştirtme" yeteneğidir. Ancak kriz sayesinde mevcut yapılar "kırılır" ve yeni dinamikler hâkim olur. Kuralı koyanlar ile kurala uyanlar yer değiştirebilir.
Büyük savaşın ardından Türkiye'ye gelen Alman beyinlerin ülkemizdeki eserleri hâlâ parmakla gösterilecek eserleri oluşturuyor. Benim okulum İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi örneği gibi... Sıkıntıdaki Avrupa'dan beyin göçü imkânı doğunca, bunu iyi değerlendiren Türkiye, "kazanç" sağlamıştı. Nasa'dan Ay'a yolculuğu dahi, Amerika'nın Almanya'dan ithal ettiği beyinler sağlamıştı.
50 yıl önce bizler "pazularımızı" ihraç ediyorduk. Bugün 5 milyona yakın gurbetçimizin Avrupa'daki serencamı, bu dinamiğe dayanıyor. Bugün Türkiye, birinci sınıf ekonomiler arasına girme iddiasında. Kısaca ileri düzey beyin gücüne ihtiyaç duyacak işlere soyunuyor. Ancak sorun, eğitim sistemimizin bu ihtiyacı karşılayamamış olmasıdır.
Ve Avrupa, yeniden krizde... Buradaki ileri düzey beyin gücü, pekala ithal edilebilir. Fakat sorun, bunu sağlayacak "cazibeyi" sunabilmekten geçiyor. İktisat Fakültesi örneğindeki gibi şayet ithal ettiğiniz beyinleri güç ile donatıp yetkilendirirseniz, mucizeleriniz olur. Ancak kent dokusundan üniversite iklimine dek her alanda cazibe oluşturamıyorsanız, bu insanlar size değil, bu şartları sağlayan ülkelere göç edecektir.
Cari açığı yönetme iddiamızın içine "akıl açığı" ve beyin göçünü de katmanın zamanıdır.