Dünyadaki işgücü yeterince eğitimli değil!.. Bu, OECD'nin üye 29 ülkeye yönelik (Japonya hariç) araştırmasının özet sonucu. Dünyadaki işgücünün üçte biri ile yarısı arasındaki miktarı, eğitimsiz.
Öyle ki modern ekonomide çalışmaya yetecek kadar eğitim-öğretimleri yok.
Polonya, bu alanda en kötü performansa sahip. Bu ülkede yetişkin nüfusunun dörtte üçü, modern demokratik bir toplumda sosyal ve ekonomik hayatın üstesinden gelmek için yeterli görülen eğitim düzeyinin altında.
Belçika ve İrlanda'da son yıllarda eğitim alanında kaydedilen ilerlemelerden faydalanamamaları dolayısıyla, yaşlı çalışanların, gençlere oranla daha az eğitimli olduğu belirlenmiş.
ABD'de, işgücü içinde nesiller arasında, eğitim açısından bir farklılık bulunmuyor.
İsveç ise en eğitimli işgücüne sahip ülkeler sıralamasında birinci. İsveç'te işgücünün dörtte üçü karmaşık okuma alıştırmalarını yapabilecek seviyede.
ABD, İngiltere, İsviçre, Yeni Zelanda ve Avustralya'da işgücünün yarısı yeterli eğitim düzeyine sahip değil. Ülkelerin tümünde, tarım işçilerinin, fabrika işçilerinden daha az eğitimli olduğu belirlenmiş.
Bu araştırma, bize bugünü söylüyor ancak yarını yansıtmıyor. Yarın, üretimin, paylaşımın ve yaratımın kökten değişeceği gelişmelere gebe. Madem ki çalışanın pazı güçleri ve el becerileri önemini kaybediyor ve beyin gücü ön plana çıkıyor, o halde bu gücü yaratacak tek şey eğitim. Tarım toplumundan sanayileşmeye geçiş sürecinde "yaygın eğitim" kavramı oluşturulmuştu. Savaşların erkek nüfusu kırdığı ortamda kadın işgücüne ihtiyaç duyuldu ve eğitim hakkı kadınlara da tanındı. Zira torna cihazı ile saban, farklı bilgi düzeylerinde kullanılabiliyordu.
Bilgi işçisi, çok daha fazla eğitime muhtaç. Üstelik kitle üretimi ve kaba anlamda ihtisaslaşma ortadan kalkmış bulunuyor. Hatta bir ömre en az üç farklı kariyerin sığdırılacağı çağa koşuyoruz.
Mevcut eğitim yapısıyla böylesi bir işgücünü beyinsel anlamda donatmak mümkün değil. Temel eğitim zaten hayatı öğretmekten aciz. Mesleki eğitim ve yüksek öğrenimde bilgi işçisi yaratmaya yönelik müfredat ve yaklaşım yok. 20 yıl öncesinde meslekler kodeksi 14 bin farklı grup içeriyordu. Bugün bu sayı, 30 bin civarında.
Mevcut mühendislik ve diğer branşlar, eski dünyaya göre konuşlandırıldığından yeni çağa uygun insan yetiştirme söz konusu değil. Mesela mevcut yapıda halen her branşta ortalama 15 bin ihtiyaç fazlası mezun üretiyoruz.
Halbuki ihtiyaçlar değişmiş, yeni sektörler ve branşlar için eleman bulamıyoruz. Bu yüzden ziraat mühendisi finansçı, doktor müzisyen veya avukat reklamcı oluyor.
İşgücü eğitimi yalnızca okulların sorunu değil. Bu, firmaların ana sorunu. Zira ekonominin çarkları artık bilgi ile dönüyor.
Somun ve cıvata ilişkisini kavramak işe yaramıyor, ürün ve müşteri bilgisi bunun yerini alıyor.
OECD'nin bugünü tespitinde mevcut sanayi toplumu üretim tarzında belirlediği eğitimsizlik, Bilgi Çağı'nda yaşanacak "felaketin" habercisi. Zira mevcut donanımıyla mevcut işgücü, yarının kara cahili olacak.
Öğrenme hevesi olmayan, öğrendiğini unutamayan ve yeniden öğrenemeyen hiçbir "işçi", nitelikli bir iş sahibi olamayacak.
Firmalar, bütçelerinin gider hanesinde okkalı bir payı, şimdiden eğitime harcamaya başlasa iyi olur. Aksi halde yoklar ve tarih, "olmaları gerekmediğini" yazan örneklerle dolu.
Küresel kriz bulutunun dağılmaya yüz tuttuğu şu dönemde bazı firmaların eğitim bütçelerine yeniden ağırlık verdiğini görüyoruz.
Kriz sonrasında beklenen canlanmaya hazır olma açısından, işgücünün eğitimi son derece önem kazanıyor.
Eğitim kurumlarının özellikle müfredatta arkaik kalması neticesinde firmaların da birer eğitim kurumu haline gelmesini anlayabiliyoruz.
Anlamadığımız, neden hâlâ işgücü piyasası ile eğitim kurumlarının birlikte hareket edemediğidir.
İşsiz mühendis mezun eden bir üniversite, marka değerini daha ne kadar koruyabilir ki?
Tersinden bakarsak, ihtiyaç duyduğu inovasyonu yaratamayan bir firma, küresel rekabette nasıl var olabilir ki?
Mesela artık varlık sebepleri ortadan kalkmaya yüz tutmuş sendikalar, işgücü eğitimi üzerinden kendilerine yeni bir varoluş modeli yaratamazlar mı?