Suudi Arabistan Şura Meclisi'nde, Cumhurbaşkanımızla sohbetteyiz. Abdullah Gül, " Ancak güven ve istikrar mevcut ise ekonomi gelişiyor " diyor.
Gelişen, S. Arabistan'la Türkiye arasındaki ekonomik işbirliğimiz. 5 yılda 1.3 Milyar dolardan 5.2 milyar dolara çıkan ticaret hacminin ötesinden bahsediyoruz. Türkiye, tarihi, modern devlet yapısı ve ordusuyla bölgenin en ileri ülkesi. Gül, 40 yılın ardından 2006'da Kral Abdullah'ın Türkiye'ye gelmesinin, Suudilerle olan ilişkilerin farklı bir seviyeye ulaştığına işaret sayıyor. Nitekim bu seyahatten sonra vergi muafiyeti, yatırım teşviki ve ulaştırma alanında " özel önemi haiz " ülke Türkiye ile S. Arabistan arasındaki işbirliğinin hukuki altyapısı uyumlu hale getirilmiş.
Abdullah Gül, pek çok büyük Türk firmasının sermaye birikimini S. Arabistan'daki işlerinden sağlandığına işaret ediyor ve ekliyor; " Ancak bu işbirliğini katma değeri daha yüksek ve farklı alanlara taşımamız gerekiyor ."
Bu, son derece doğru bir tespit. Hele ki önümüzdeki 2 yılda 220 milyar, bugünden itibaren 20 yılda ise 600 milyar dolarlık projelerini ilan eden S. Arabistan'da, daha nitelikli işler peşinde olmanın zamanı gelmiş bulunuyor.
Suudilerin, küresel fırtına sonrası oluşan krizi fırsata çevirme yolunda bir niyeti var. Üstelik bütün dünya harcamalarını kısarken yatırımlarına ara vermeyen ve harcamalarını artıran tek ülke, S. Arabistan. Cumhurbaşkanı Gül; " mesela demiryolu " diyor. Suudilerin bütün Körfez'i dünyaya bağlama yolundaki niyeti, Türk firmalarını bu alanda da çözüm sunmaya davet ediyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da Cumhurbaşkanı'nın tespitini, asırlık Hicaz Demiryolu'nu " Kuzey-Güney Hattı " şeklinde isimlendirerek örnek üzerinden detaylandırıyor.
İşadamlarının isteğiyle gerçekleşen bu seyahatin verimi, biraz da bizim patronlara bağlı.
Neticede burada bir yandan tıkanan işlerin açılması diğer yanda ise yeni iş fırsatlarının gerçekleşmesi için yoğun gayret şart. Cumhurbaşkanımız, " bu girişimlerin sonuna kadar takipçisiyiz" diyor ve ekliyor; " Savunma Sanayi alanında da işbirliği niyetlerini işadamlarımız yeni projelere dönüştürebilmeli. "
C130'ların modernizasyonu sürecindeki S. Arabistan ile savunma alanında da yeni ekonomik işbirlikleri, işadamlarımıza gösterilen yeni ufuklardan yalnızca birkaçını oluşturuyor.
Binali Yıldırım'ın ilave olarak altını çizdiği " bilişim ve yazılım " gibi alanlar da S. Arabistan'ın yeni fırsat penceresini oluşturuyor.
Her tarafı Osmanlı'dan mülhem tezyinatla bezenmiş kabul odasında Cumhurbaşkanımızın bu sohbetinde altını çizdiği bir başka konu; iş yapma kültürümüze dair. S. Arabistan'ı yalnızca dış müteahhitlerimizin inşaat alanı olarak gören eski anlayışın dışına çıkmak. Mesela küresel kriz gösterdi ki Türkiye yalnızca finansal dayanıklılık değil fakat aynı zamanda finansçılarıyla da insan sermayesine sahip. Abdullah Gül; " bölgede 4 trilyon dolar var ve bunu Amerikalılar, Hintliler, Pakistanlılar yönetiyor " derken, bir istikameti vurguluyor. İnşaatçımızın alın terinin ötesine geçmek ve finansçılarımızı da akıl terleri ile bu alanda pozisyonlamak şart. Zira inşaatta kalırsak amelelikten öteye geçemiyoruz. Nitelikli mal ve hizmetleri de başkaları yapıyor. Bir bakıma cefasını biz çekiyor, sefasını Batılılar sürüyor.
Suudilerin bu ziyarette Cumhurbaşkanımızdan " TÜBİTAK'ı da getirmesi talebi " benim ilgimi çekiyor. Dr. Nüket Yetiş'in ekibiyle bu gezide olması, S. Arabistan ile olan ilişkilerimizin yeni bir vadiye taşınması gerektiğini gayet net olarak ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanımıza soruyorum; " Suudiler Türk şirketlerinin küçük ölçeğinden ve düşük standardından şikâyetle, bizden büyük ölçekte ve nitelikte iş talepleri konusunda yaklaşımınız nedir? "
Gül'ün cevabı tam da bu noktada, 600 milyar dolarlık Suudi pazarından iş almak isteyen patronlarımıza açık çağrı niteliğine bürünüyor; " bütçesinin yüzde 25'ini eğitime ayırmış, bilişim, edevlet, 3G gibi sektörlerde yeni alanlar açmış S. Arabistan'dan katma değeri yüksek yeni işler oluşturmalıyız ."
Abdullah Gül'ün işaret ettiği bir diğer konu Davos sonrası Türkiye'nin itibarına dair oluşan pozitif enerjinin iş dünyası tarafından, anlayış değişikliğiyle birlikte algılanması gereğine dair.
Neticede Cumhurbaşkanı Gül'ün sözleriyle " gizli ajandası olmayan, bölgede iyilikler için var olan " Türkiye'nin tutumu, sadece işadamlarımız için değil bölge için de bir fırsat alanı sunuyor. Sadece mazlumların değil, izole edilmişlerin dahi dünyaya açılmasına hizmet eden duruşumuzdan rahatsız olanlar, Türkiye'yi bir kez daha yeni baştan düşünsün. Buna, "inşaattan ötesini göremeyen" patronlarımız da dahildir kuşkusuz.