Yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır; eskiden Türkçe derslerinde öğrenilen yeni bir kelimenin anlamının daha iyi kavranması için öğrencilerden bu kelimeyi cümle içinde kurmaları istenirdi. O zamanlar bir öğretmenimiz teknoloji kelimesi ile Türkiye'yi olumlu bir bağlamda aynı cümle içinde kurmamızı istese, herhalde fazlasıyla zorlanırdık. Zira, Türkiye ile teknolojiyi birbirine bağlayacak derecede hayal kurabileceğimiz bir ortam yoktu. Halen de teknolojik gelişimde gerçek potansiyelimize yakınsadığımızı söyleyemeyiz. Gelişmiş ülkelerle aramızda ciddi bir mesafe var. Ama, son 15-20 yılda kayda değer bazı ilerlemeler kaydettiğimiz de göz ardı edilemez. Savunma teknolojilerinden elektrikli araçlara, oyun ve animasyon teknolojilerinden yenilenebilir enerjiye kadar belli alanlarda güzel işler yapılıyor.
Cuma sabaha karşı Türkiye'nin ilk astronotu Alper Gezeravcı'nın uzay macerası başladı. Her zaman olduğu gibi, maalesef bir kesim, bu tarihi olayı da kendilerince önemsizleştirmeye çalıştı. Sovyetler Birliği zamanında uzaya çıkan Türk asıllı astronotların hikâyelerinden tutun da Gezeravcı'nın uzay macerasının turistlik bir seyahat olduğu iddialarına kadar farkı içeriklerle bu işi itibarsızlaştırmaya çalışanlar oldu.
ÇOCUKLAR VE GENÇLER
Kim ne derse desin bu uzay macerası önemli bir adımdır. Çıktılarını hemen görmeyeceğiz. Ama keşfedilmeye bekleyen bir feza varken ve uzay ekonomisi çok büyük potansiyeller barındırırken, en küçük bir girişimin ve gözlemin dahi uzun vadeli büyük faydaları olacaktır. Gözlemleyerek, deneyimleyerek ve yaparak öğreneceğiz. Hatta ben, bu gibi girişimlerin ana hedefinin biz büyükler olmadığını düşünüyorum. Burada asıl hedef, çocuklar ve gençler. Asıl meselemizin de çocuklarımıza ve gençlerimize hayal kurabilecekleri doneler sunabilmek ve onların hayallerini Türkiye'de gerçekleştirebilmeleri için uygun ortamı ve fırsatları sağlamak olduğunu düşünüyorum.
JEOPOLİTİK, KÜRESEL EKONOMİYİ ZORLUYOR
Dünya gündemindeki ağırlığı azalsa da İsrail'in Gazze'deki soykırımı sürüyor. Batılılar, eskisi kadar açıktan desteklerini dillendiremeseler de üç maymunu oynamaya devam ediyorlar. Nüfuzları yeteceği halde haksızlıklara ve zulümlere karşı sessiz kaldıkları zaman iş dönüp dolaşıp onları da vuruyor. Dünyanın her köşesi de bu olumsuz ortamdan etkileniyor. Bu dolaylı etkiler kendinin en net olarak ekonomide hissettiriyor. 2024'e gireli daha bir ay olmadan küresel ekonomi, jeopolitik risklerin tetiklediği yeni bir şok ile karşı karşıya. İsrail'in Gazze'ye yönelik operasyonlarına karşı tepki olarak Yemen'deki Husilerin Kızıldeniz'den geçen yük gemilerine yaptıkları saldırılar, küresel ticareti tehdit ediyor.
Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı, küresel taşımacılığın en kritik rotalarından biri. Bu rota; Asya, Orta Doğu ve Avrupa ekonomilerini birbirine bağlıyor. Küresel ölçekte konteyner trafiğinin yüzde 30'u burada. Küresel ticaretin ise yüzde 12'si bu güzergâhtan taşınıyor. Bloomberg'in Amerikalı tedarik zinciri yönetim şirketi Flexport'un verilerini derleyerek yaptığı habere göre, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı'ndan düzenli olarak geçiş yapan konteyner gemilerinin yarısı, saldırı tehditlinden dolayı rotalarını değiştirmiş durumdalar. Alternatif güzergâhlar, taşımacılık sürelerini yüzde 25 oranında artırıyor. Drewry'nin Dünya Konteyner Endeksi'ne göre, ortalama spot navlun fiyatları son bir ayda 1.667 dolardan 3.777 dolara yükseldi.
TEDARİK ZİNCİRLERİ BASKI ALTINDA
Taşımacılık maliyetleri arttıkça ve teslimat süreleri uzadıkça küresel tedarik zincirleri olağan hızında çalışamıyor. Ara malı ve enerji tedarikinde yaşanan sıkıntılar, sanayi üretimini yavaşlatıyor ve enflasyon üzerinde baskı oluşturuyor. Tüm bunlar, küresel ekonominin yeni bir şoku taşıyacak takatinin olmadığı bir dönemde yaşanıyor. Sanayi üretimi, dünya genelinde 2023'ün ikinci yarısından beri zayıf bir seyir izliyor. Küresel enflasyon düşüş trendinde olsa da ülkelerin çoğunda enflasyon halen hedeflenen oranların üzerinde. Küresel ekonomi bu kadar hassas bir süreçteyken yeni risklerin ve şokların ortaya çıkması tedirgin edici.
Vicdanı geçtim, az da olsa ferâset sahibi hiçbir Batılı liderin normalde işlerin bu kadar raydan çıkmasına izin vermemesi beklenirdi. Ancak, bu liderlerin atalarının 1930'larda Büyük Buhran'ı ve jeopolitik gerilimleri iyi yönetemedikleri için dünyayı savaşa sürüklediklerini de unutmayalım. Şimdikilerin performansı da en az o dönemdekiler kadar zayıf. Küresel ekonominin ve "Batı medeniyeti"nin altını oyduklarının farkındalar mı, ondan da emin değilim.