Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), aralık toplantısında para politikasını sıkılaştırma hızını yavaşlattı. Politika faizi, piyasa beklentileriyle paralel şekilde 250 baz puan artırılarak yüzde 42.5'e yükseltildi. Böylece TCMB, sadece kendi enflasyon beklentisine göre değil, piyasa beklentisi baz alındığında da pozitif reel faiz bölgesine geçmiş oldu. Faiz artış döngüsünün tamamlanması yolunda kritik bir eşiğin daha aşıldığı söylenebilir.
TCMB, önümüzdeki toplantıda faizi sabit bakır mı? Kasım toplantısının ardından yapılan değerlendirmelerde aralık ayında son bir artış gelebileceği ve ardından faizin sabit tutulabileceği ihtimali, daha kuvvetli biçimde dillendiriliyordu. Benim de baz senaryom bu yöndeydi. Ama, TCMB ocak ayı için ilave bir faiz artış ihtimaline kapıyı kapatmadı. Kasımda karar metnine giren "dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığı" ibaresi bir kez daha tekrar edildi.
ZOR KARAR
Asgari ücret artışı ve yılbaşından sonra gelebilecek zamların enflasyon beklentilerini nasıl etkileyeceği gözlemlendikten sonra TCMB bir karar verecek. Mevcut hava, ocak ayında politika faizinin son bir kez daha artırılabileceğine işaret ediyor. Ocak ayında enflasyon beklentilerini kayda değer oranda bozacak bir gelişme yaşanmadığı taktirde, faizi yüzde 42.5'in üstüne çekmenin enflasyonla mücadeledeki marjinal etkisi sınırlı kalır. Onun yerine, 2024'te gerçekleşebilecek olası faiz indirim sürecini bir iki ay daha geç başlatmak, daha etkin sonuçlar üretebilir. Enflasyon beklentisinin yüzde 42.5'in üzerine çıktığı senaryoda ise, politika faizini yüzde 45'e çekme gereksinimi artabilir. Ocaktaki faiz kararı, öncekilere kıyasla daha detaylı bir analiz gerektirecek.
Politika faizinin 2024'teki rotasını belirlerken şu dört faktör ön plana çıkacak:
1. Asgari ücretin yeni seviyesi ve yılbaşı zamları sonrasında piyasaların enflasyon beklentisinin ne yönde değişeceği
2. Enflasyonun ne zaman ve hangi seviyede zirve yapacağı
3. Fed ve Avrupa Merkez Bankası'nın faizleri ne zaman indirmeye başlayacağı
4. Küresel enflasyonu etkileyebilecek bir arz şokunun yaşanıp yaşanmayacağı.
İlk faktör, politika faizinin çıkarılabileceği seviyeyi belirlerken, diğer üçü ise TCMB'nin 2024 içerisinde olası faiz indirimlerine ne zaman başlayabileceğine etki edecektir.
KONUT FİYATLARI GEVŞİYOR
Koronavirüs salgınından bu yana dünya genelinde konut fiyatlarında anormal artışlar yaşandı. Türkiye'de bu fiyat artışları, dünya ortalamasının üzerinde seyretti. Özellikle kiralardaki artış, sabit gelirli vatandaşların bütçesini yordu. Enflasyondan arındırılmış olarak hesaplanan konut fiyatlarının reel artış hızı, son aylarda geriliyor. Faizlerdeki artışın ardından konutun yatırım aracı olma cazibesi azaldı. Yüksek faiz, barınma amaçlı konut talebini de olumsuz etkiledi. Düşen talep, konut fiyatları ve kira bedelleri üzerinde biriken köpüğün bir kısmını ortadan kaldırdı.
Emlak satış ve kiralama platformlarına yönelik denetim mekanizmalarının sıkılaşması ise, fiyat spekülasyonunun yavaşlamasını sağladı. Fiyatlar bir nebze olsun gevşedi. Yine de fiyatlar halen çok yüksek. Konut sektörünün normalleşmesi zaman alacaktır. Normalleşme için kentsel dönüşüm ve sosyal konut projelerinin hızlanmasının yanı sıra, fiyat spekülasyonu ile mücadelenin sıkılaşması gerekiyor. Arz tarafındaki tıkanıklığın çözümü büyük oranda inşaat maliyetlerinin düşmesine bağlı. Bunun için de önce enflasyonun, ardından da kredi maliyetlerinin gerilemesi gerekiyor. Talep tarafının daha sağlıklı işlemesi için ise konutu yatırım aracı olarak görme alışkanlığının iyice körelmesi lazım.
BORSA İSTANBUL 150 YAŞINDA
Kökenleri 1873 yılında faaliyete geçen Dersaadet Tâhvilat Borsası'na dayanan Borsa İstanbul, bu hafta 150. yılını kutladı. Hisse senedi piyasası, ekonomik ilerleme için son derece kritik fonksiyonlar icra eder. Kredi ve faize dayalı finans sistemi, Türkiye ekonomisine dar geliyor. Şirketlerimizin ölçeklerini büyütebilmeleri ve daha yenilikçi bir kimliğe bürünebilmeleri için hisse senedi piyasasını geliştirmeye ihtiyacımız var. Son üç yıldır hem şirketlerin hem de tasarruf sahiplerinin borsaya daha fazla yönelmeleri olumlu bir gelişme. Ancak, bu ilginin bir balona dönüşmemesi için arz ve talep dinamikleri titiz biçimde yönetilmeli. Çok genel bir şekilde borsaya yönelen şirketleri ve yatırımcıları kendi içlerinde iki kategoriye ayırabiliriz:
Halka arzı uzun vadeli stratejik yatırımları finanse etmek ve kurumsal yönetişimi iyileştirmek için değerlendirmeye çalışan şirketler ile halka arzı sadece kısa vadeli finansal sıkışıklıklarını çözmenin bir yolu olarak gören şirketler.
Tasarruflarını uzun vadeli daha iyi yönetebilmek için borsaya giren yatırımcılar ile borsayı kısa sürede köşeyi dönmek için bir oyun alanı gibi gören yatırımcılar.
Borsayı gerçekten derinleştirmeyi ve bunu sürdürülebilir kılmayı istiyorsak, ilk kategoride yer alan tarafları şirketleri ve yatırımcıları destekleyecek ve koruyacak mekanizmalar kurmalıyız. Halka arza başvuran şirketlerin bilançolarını ve izahnamelerini titiz biçimde değerlendirmeli, manipülasyona eğimli tipteki yatırımcıları ise uzaklaştırmalıyız. Borsayı güvenilir kılmanın yolu önlemleri en baştan almaktan geçiyor. Çünkü güven zedelendiği zaman geri kazanması çok zor oluyor. Borsa gibi ortaklığa dayalı finansal kurumların sağlıklı işlemesi, iktisadi ve ticari hayatı bereketli kılar.