Cari işlemler hesabındaki değişimlerin dikkatli analiz edilmesi gereken bir dönemdeyiz. Mayıs itibarıyla 12 aylık (yıllıklandırılmış) cari açık, 60 milyar dolar seviyesine dayandı. Son iki yılda enerji ve altın ithalatı cari açık üzerinde belirleyici oldu. Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişiminin enerji fiyatlarına etkisini ekonominin tüm birimleri hissetti. 2021'de enerji ithalatı 50.7 milyar dolar seviyesindeyken, 2022'de 96.5 milyar dolara yükseldi. Altın ithalatında ise bir yılda 15 milyar dolar artış yaşandı. Yüksek enflasyon ve negatif reel faiz altına hücumu tetikledi. Vatandaşlar, alternatif yatırım araçlarının cazibesini kaybetmesi neticesinde geleneksel bir refleksle altına yöneldiler.
Son iki ayda altın ithalatında bir azalma olsa da 2022'ye kıyasla hâlâ yüksek seviyelerde geziniyoruz. Enerji ithalatında ise net bir düşüş var. Geçen yıl ortalama olarak 100 dolar civarında olan petrol fiyatları 80 dolara geriledi. Doğalgaz fiyatları ise küresel piyasalarda yüzde 70 civarında düşüş sergiledi. Enerji fiyatlarının gerilemesi, cari açık için son derece kritik. Bu yılın ilk beş ayında enerji ithalatımız 8.1 milyar dolar azaldı.
İKİNCİ YARIDA TOPARLANMA
İhracat tarafında bu yılın ilk altı ayı durgun geçti. Ocak-Mayıs 2023 döneminde toplam ihracat, geçen yılın aynı dönemine kıyasla 1 milyar dolar düştü. Ancak ikinci yarıda ihracatın daha canlı bir seyir izlemesi bekleniyor. Küresel ekonomideki yavaşlamanın öngörüldüğü kadar kötü gerçekleşmemesi, ihracat iklimine olumlu yansıdı. Yıl sonunda ihracatın 260-265 milyar dolara yaklaşması muhtemeldir. Turizm sektörü ise oldukça canlı bir performans sergiliyor. Bu yılın ilk beş ayında turist sayısında 2.8 milyon artış yaşandı. Turizm gelirleri cari açığın daralmasına büyük katkı sağlıyor.
Enerji fiyatlarının geçen seneye göre makul seyretmesi, turizm rakamlarının güçlü gelmesi ve yılın ikinci yarısında ihracat performansının iyileşeceği beklentisini dikkate aldığımızda cari açığın önümüzdeki aylarda gerileyeceğini öngörebiliriz. Mevcut koşullarda, yaz ortasından sonbaharın çıkışına kadar cari açıktaki düşüşün kendini hissettirmesini ve yılı 40 milyar doların biraz üzerinde kapamasını bekleyebiliriz. Bu beklenti gerçekleşirse, cari açığın GSYH'ye oranı yüzde 6.3'ten yüzde yüzde 4'e geriler.
GELİŞEN ÜLKELERİN FAİZ YÜKÜ
Koronavirüs salgınının ardından arz sorunları ve talep artışlarının bir araya gelmesiyle dünya genelinde enflasyon, bir anda fırlamıştı. Enflasyonun ardından birçok ülke para politikasını sıkılaştırdı ve faiz oranları yükseldi. Faiz, enflasyonla mücadelede sıkça kullanılan bir araçtır. Her politikanın beraberinde maliyetleri ve yan etkileri olduğu gibi, faiz artışının da kendine özgü sonuçları var. Küresel faiz oranlarındaki tırmanış, gelişen ülkelerin borçlarını çevirmelerini zorlaştırıyor. Artan borç ve faiz yükü ekonomik kalkınmayı baltalıyor. Önceki yazılarda bu konuya birkaç kez değinmiştim. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) geçtiğimiz günlerde yayınladığı raporunda artan faiz ve borç yüküne dair çarpıcı rakamlar paylaştı. 3.3 milyar insan, faiz ödemelerine sağlık veya eğitimden daha fazla harcama yapan ülkelerde yaşıyor. 2019-2021 döneminde gelişmekte olan ülkelerin faiz ödemeleri, 2010-2012 dönemine göre yüzde 60.4 oranında artış kaydetmiş. Bununla birlikte, kamunun sağlık, yatırım ve eğitim gibi kalkınma odaklı alanlara yaptığı harcamalar, faiz ödemelerinin hızına yetişememiş. Bu süreçte sağlık, yatırım ve eğitime yapılan kamu harcamaları sırasıyla yüzde 54.7, 41.1 ve 40.8 oranında artabilmiş. Faiz, kalkınma için ayrılması gereken kaynakları emmiş. Küresel likiditenin azalması ve faizlerin artmasıyla birlikte ülkeler arasındaki borçlanma koşullarına yönelik makas da açılıyor. Örneğin, Afrika'daki ülkeler ortalama olarak ABD'dekinden dört kat daha yüksek oranlarda borçlanabiliyorlar. Latin Amerika ve Karayip ülkelerinin borçlanma maliyetleri ise 2.5 daha yüksek. Bu koşullarda gelişen ülkelerin ekonomik olarak gelişmiş olanlara doğru yakınsaması neredeyse imkânsız.
Gelişen ülkelerin faiz yüklerini azaltmaları için tek bir sihirli formül yok. Bu, sabır gerektiren bir süreç. Öncelikle, yüksek faize yol açan temel sorunlarla mücadele etmek gerekiyor. Bu sorunlar arasında enflasyon, aşırı tüketim eğilimi ve yüksek ülke risk primi bulunuyor. Bu sorunlara çözüm bulunmadan faiz yükü kalıcı olarak azaltılamaz. Ayrıca, alınan dış borçları ve diğer yabancı yatırımları doğru sektörlere ve harcama kalemlerine yönlendirmek gerekiyor. Ekonomiyi kısa vadeli olarak şişiren alanlar yerine uzun vadede ekonominin kabiliyetlerini ve dayanıklılığını artıracak alanlara öncelik verilmeli. Bu sayede zamanla ülkenin borç oranları ve faiz ödemeleri azalır; sağlık, eğitim ve altyapı gibi verimli alanlara daha fazla kamu kaynağı aktarılabilir. Böylece gelişen ülkelerin kalkınma hızı artar.