Ekonomiyi yakından takip etsin veya etmesin, herkesin gözü bu hafta Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısındaydı. Son bir yıldır rutine binen PPK toplantılarının aksine, bu sefer Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) farklı bir aksiyon alması bekleniyordu. Ortak beklenti, para politikasında sıkılaşma döngüsünün başlaması yönündeydi. Ama politika faizinin seviyesine yönelik beklentiler çok fazla değişkenlik gösteriyordu. Faizlerin yüzde 15'e çıkmasını bekleyen de vardı yüzde 40 beklentisi açıklayan da... Teorik olarak gerekçelendirebilecek tarafları olsa da yüzde 30-40 bandındaki beklentilerin pratikte bir karşılığı yoktu. Makul beklenti yüzde 15-20 bandındaydı. Burada da beklentiler, yüzde 17-18 civarına kümelenmişti. Günün sonunda TCMB, faizi yüzde 8.5'ten yüzde 15'e yükseltti. Böylece TCMB, sıkılaşma döngüsünü beklentilerin alt sınırından başlatmış oldu.
Faiz seviyesinin yanı sıra TCMB'nin karar metninde nasıl bir dil kullanacağı da önemliydi. Karar metininde üç cümle öne çıktı. Parasal sıkılaşmanın geleceğine yönelik TCMB'nin vurucu mesajı şu cümlenin içindeydi: "Enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir." Faiz artışlarının tedrici biçimde yapılacağına dair yapılan vurgu yerinde olmakla birlikte, bu mesaj 'kararlılık' ve 'veri odaklı anlayış' gibi kavramları merkeze alarak daha güçlü bir biçimde verilebilirdi. Karar metnindeki mikro ve makro ihtiyati tedbirlere yönelik olarak ise şu cümlelere yer verildi: "Kurul, mevcut mikro- ve makroihtiyati çerçeveyi, piyasa mekanizmalarının işlevselliğini artıracak ve makro finansal istikrarı güçlendirecek şekilde sadeleştirecektir. Sadeleşme süreci, etki analizleri yapılarak kademeli olacaktır." TCMB ilk mesajda beklenen tınıyı yakalayamasa da bu iki cümleyi genel olarak piyasalar olumlu karşıladı.
1- SÖZLÜ YÖNLENDİRME
Faiz artışının sınırda gerçekleşmesinin yanı sıra iletişim tarafında şahin bir söylemin tercih edilmemesi, finans piyasalarında hafif bir tedirginlik oluşturdu. Bu da döviz kurlarında yukarı yönlü bir hareketi tetikledi. Reel sektör tarafında ise para politikasındaki yeni anlayışı benimsediklerine ve olumlu karşıladıklarına dair mesajlar geldi.
Enflasyonun mevcut seviyesi ve henüz enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınamadığı gerçeği göz önüne alındığında, parasal sıkılaşmanın devam etmesinin zorunluluğu açık biçimde ortadadır. TCMB'nin yeni yönetimine biraz zaman vermek gerek. Her şeyden önce para politikasının normalleşmesine yönelik adım atılmış olması oldukça değerli. Bundan sonraki aylarda da para politikasındaki sıkılaşmanın devam edeceğini sadece finans piyasaları değil reel sektör bile satın almış durumda. Bu hususta bir fikir birliği var. Piyasalar ve reel sektör TCMB'ye güven kredisi açmış olsa da sıkılaşmanın derecesi ve ne kadar zamana yayılacağı hususunda yeni yönetimin dikkatli olması gerekiyor. Son derece kıymetli olan bu güvenin tek damlasını dahi ziyan edebilecek bir konjonktürde değiliz. Zira, mevcut enflasyon seviyesi zaten yüksekti; son asgari ücret zammı ve kurdaki yükselişle birlikte enflasyonun seneyi beklentilerin üzerinde kapatması ihtimali belirdi. Dolayısıyla, para politikasındaki sıkılaşmanın gerçekten "gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde" yapılması gerekecek. Bununla birlikte, TCMB enflasyon beklentilerini yönetme noktasında iletişim stratejine daha fazla yoğunlaşmalı. Doğru ve kıvamında sözlü yönlendirmeler bazen faiz silahından bile daha etkili olabiliyor. İletişim stratejisine dair TCMB'nin üç farklı paydaşa yönelik – yani haneler, reel sektör ve finans piyasaları – ayrı çalışmalar başlatması lazım.
2- KÖKÜNDEN ÇÖZÜM İÇİN…
Normal koşullarda faizlerin artması, herhangi bir yurdum insanını ve işinde gücünde olan şirket patronunu memnun etmez. Ama ekonomideki dengesizliklerin daha büyük sorunlara yol açmasını engellemek için faiz silahını kullanmak bazen kaçınılmaz oluyor. Türkiye'nin faiz-kur baskısından ve dolarizasyon sorunundan kurtulması için TL bazlı tasarrufları artırmalı ve ortaklık temelli faizsiz finansal sistemi derinleştirilmesi gerekmektedir. Katılım finansmanı, borsa, kitle fonlaması, girişim sermayesi, sukuk, yatırım fonları, kira sertifikaları…Bunun için de öncelikle şu koşullar sağlanmalı:
- Düşük enflasyon.
- Finans ve ticaret alanlarındaki ihtisas mahkemelerinin etkin ve hızlı çalışması.
- Küresel trendlere hızla uyum sağlayacak nitelikte finansal düzenleme ve denetleme mekanizmalarının kurulması.
- KOBİ'den büyüğüne kadar reel sektörün her ölçeğinde şirketlerin profesyonel finans yönetimine önem vermeleri.
- Toplumdaki finansal okuryazarlığın yüksek olması.
- Bireylerin sosyal güven ve sabır duygusunu geliştirmeye yönelik-özellikle çocuk yaştaeğitim ve sosyal faaliyetler yapılması.
Ancak, bunları gerçekleştirebildiğimiz takdirde faizi ve dolarizasyonu kalıcı biçimde düşürebilir, finansal sistemi de daha adil, kapsayıcı ve istikrarlı hale getirebiliriz.