AB ülkeleri için koronavirüs salgınının ekonomik etkilerinin bertaraf etmek kolay olmamıştı. Özellikle halk sağlığı açısından koronavirüs salgının ilk dalgasında çuvalladıktan sonra. Bol sıfırlı kurtarma paketi ve hızlı aşılanma, Avrupa ekonomisini uçurumun kenarından aldı. "Salgının seyri yavaşlıyor, Avrupa ekonomisi rahat nefes alacak" dendiği bir vakitte patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupalı liderlerin üzerine karabasan gibi çöktü. Bu büyük jeopolitik gerginlik, özellikle enerji piyasası üzerinden AB ülkelerini ekonomi boyutunda yormaya başladı.
AB ülkelerinin enerjide Rusya'ya olan bağımlılıklarını çok kısa bir süre içerisinde neredeyse sıfırlamaya çalışması, Avrupa ekonomisinin üzerine ağır bir yük yüklüyor. Enerjideki bağımlılığı azaltma girişimini tedrici ve planlı olarak nitelemek çok mümkün değil. AB bu meselede oldukça agresif bir tutum sergiledi. Bu tutum karşısında Rusya da AB ülkelerinin kendi iç siyasetlerinde işlerini zorlaştırmak için enerji tedarikini ekonomik bir silah olarak kullanmaktan geri durmadı. Eğer başarabilirlerse, bu bağımlılığı azaltmak AB için orta ve uzun vadede büyük bir kazanım olur. Ancak, oraya gelene kadar bu işin kısa vadeli maliyetleri olacak.
ENERJİ KRİZİNDEN KAÇMAK ZOR
Sonbaharın ortasından itibaren AB ülkelerinin enerjiye erişim noktasında ciddi sıkıntılar yaşaması bekleniyor. Durumu toparlayabilmek adına önden bazı tedbirler alınmaya çalışılıyor. AB ülkeleri, kamu binalarının belli bölgelerinin ısıtılması ve aydınlatılmasına son verip, konutlara ve iş yerlerine yönelik zorunlu enerji tasarruf tedbirleri getirerek mümkün olduğunca enerjide arz-talep dengesini korumayı hedefliyor. Bu tedbirlerin enerji sıkıntılarının tamamen önüne geçmesi mümkün değil. Bu da ekonomik maliyetlerin artacağı anlamına geliyor. Hatta bazı öncü göstergeler şimdiden iktisadi faaliyetlerin yavaşlama eğiliminde olduğuna işaret ediyor.
Euro Bölgesi imalat sanayi PMI rakamları son 26 ayın en düşük seviyesine geriledi. OECD tarafından hesaplanan "Haftalık İktisadi Faaliyet Takibi" göstergesi de yaz aylarından itibaren Avrupa ekonomilerinin kayda değer oranda ivme kaybettiğini gösteriyor. Mevcut ivme kaybı büyük oranda yüksek enflasyon ve sıkılaşan finansal koşullardan kaynaklanıyor. Bir de bunun üzerine enerji krizi gelecek. Euro Bölgesi'nin üçüncü ve dördüncü çeyreklerde ekonomik daralma yaşama ihtimali her geçen gün artıyor.
EN AĞIR FATURA ALMANYA'YA ÇIKABİLİR
AB içerisinde bu işten en çok etkilenecek ülkelerin başında Almanya geliyor. Almanya'nın sanayi ağırlıklı ekonomik yapısı enerjiye fazlasıyla bağımlı. Bir de Almanya'nın enerjide Rusya'ya olan yüksek bağımlılığı (doğalgazdaki bağımlılık oranı yüzde 66.1) hesaba katıldığında, Alman ekonomisinin bu enerji krizinden daha fazla etkilenebileceğini tahmin etmek zor olmuyor. Almanya'da doğalgaz faturaları geçen seneye kıyasla üç kat artmış durumda. Enerjideki ortalama fiyat artış oranları, enflasyon oranının 3.8 kat üzerinde. Vadeli işlemlerde ise enerjiye dayalı kontratların bir sene öncesine kıyasla 10 kata kadar fazla fiyatlandığı oluyor. Alman ekonomisinin tökezlediği noktada Almanya'nın AB içindeki en önemli ticaret partnerleri olan Hollanda, Fransa, Polonya ve İtalya da sıkıntıya girer.
AVRUPA'DAKİ RİSKLER & ORTADOĞU'DAKİ FIRSATLAR
Avrupa'daki sıkışmanın muhakkak Türkiye ekonomisine de yansımaları olacaktır. Son yıllara ait verilere bakıldığında toplam ihracatımızın yüzde 42 ila 45 arasında bir kısmını AB ülkelerine gerçekleştirdiğimizi görüyoruz. Avrupa ekonomisi daraldığında AB ülkelerinin ithalat harcamaları da azalacak. Bu durumun bizim ihracatçılarımızın satışlarına olumsuz yansıması beklenir. TL'nin değersiz olmasından kaynaklı fiyat avantajı, tedarik zincirlerini birçok ülkeye kıyasla daha sorunsuz çalıştırıyor olmamız ve reel sektörümüzün sunduğu geniş ürün yelpazesi onca badireye rağmen, şimdiye kadar ihracatımızın hız kesmemesini sağladı. Bu avantajlar belli miktarda ihracatçılarımıza destek olmaya devam edecektir. Ancak yine de en büyük ekonomik partnerimizin resesyona girmesi durumunda, bunun ihracat üzerinden büyüme rakamlarına olumsuz etkilerini dördüncü çeyrekte yaşayabiliriz. Merkez Bankası'nın açıkladığı 'İktisadi Yönelim İstatistikleri' çalışmasında yer alan şirketler arasında son üç ayda AB piyasasındaki rekabet gücümüzün kötüleştiğini düşünen şirketlerin oranı son 1.5 yıldır ilk defa iyileştiğini düşünenlerin oranını geçti. Bu veri, AB'ye ihracatın ivme kaybedebileceğine işaret ediyor.
Şu ana kadar AB'ye ihracatın oldukça iyi gittiğini göz ardı etmeyelim. Yılın ilk yedi ayında bölgeye ihracatımız yüzde 17.6 arttı. Altı aydır devam eden savaş şimdiye kadar dış ticarette işlerimizi aşırı zorlaştırmadı. Yine de enerji krizinin Avrupa'yı resesyona sürüklemesinden kaynaklanabilecek riskleri reel sektörümüzün dikkate alarak planlamalarını yapması gerekiyor.
Ortadoğu piyasası AB'den kaynaklanabilecek olası kayıpların bir kısmını telafi edebilir. Enerji fiyatlarındaki artışın doğal kaynak zengini Ortadoğu ülkelerinin gelirlerini artırmaları, Türk mallarına olan ilgiyi artırabilir. Diplomatik adımlar neticesinde hem Suudi Arabistan hem de BAE ile ilişkilerin normalleşmesi de bölgeye gerçekleşen ihracatı pozitif etkiyecektir. Zaten yılın ilk yedi ayında Ortadoğu'ya gerçekleştirdiğimiz ihracat yüzde 24 oranında artış kaydetti. Reel sektörün Ortadoğu'daki fırsatları kovalaması faydalı olacaktır.