Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yılın üçüncü enflasyon raporunda yıl sonu enflasyon tahminini bir kez daha revize etti. 2022 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 42.8'den yüzde 60.4'e yükseltildi. Bunun da üzerinde bir seviyede yılı kapatma riskimiz var. Son yıllarda TCMB'nin enflasyon tahminlerini ve hedeflerini tutturamadığını biliyoruz. Gerçi hiçbir merkez bankası tutturamıyor. O da ayrı bir konu. Ama TCMB bu noktada diğerlerine kıyasla daha zayıf bir performans sergiliyor. Dış şokların etkisini katmerleyen iç şoklarımızın yanı sıra yıllardır çözemediğimiz yapısal sorunlarımız, enflasyonun ateşinin diğer ülkelere kıyasla daha fazla yükselmesine sebebiyet veriyor.
Bu yüzden TCMB çok fazla eleştiriye maruz kalıyor. Eleştiriler daha çok, enflasyonla mücadele yolunda faiz politikası yerine makro ihtiyati tedbirlere başvurulması ve büyümeye daha fazla öncelik verilmesi üzerine yoğunlaşıyor. Enflasyonun geldiği seviye göz önüne alındığında para politikası tercihlerinin tartışmaya açık yönlerinin olduğu ortada. Daha farklı bir politika seti kullanılabilir miydi? TCMB iletişim politikasını farklı tasarlanabilirdi miydi? Tamam bunları tartışalım ama ekonominin diğer paydaşlarına ve onların sorumluluklarına da bakmak gerekmiyor mu? Yıllardır üretim ekonomisi olmadığımızdan, toplam ihracat içerisindeki yüksek teknolojili ürünlerin payının yüzde 4'ü aşamadığından dert yanarız. İyi de son yıllarda daha önce Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş miktar ve kapsamda üretim ve ihracat teşvikleri verildi. Diyelim ki bürokrasi teşviklerin dağılımında büyük hatalar yapmış olsun. Yine de reel sektörümüz bu destekleri daha verimli biçimde kullanarak yüksek teknolojili ihracatın payını en azından yüzde 6'ya çıkaramaz mıydı? Türkiye'de gayrimenkule çok fazla kaynak ayrıldığına dair eleştiriler var. Buna katılıyorum katılmasına ancak bu gayrimenkul/inşaat yatırımlarının hepsini devlet yapmadı. Çoğu özel sektör yatırımı. Özel sektör çip, yüksek hassasiyetli sensörler, hidrojen motoru üreteceğiz dedi de devlet destek mi vermedi? Özel sektörün elini kolunu mu bağladı? Cumhurbaşkanımızın ısrarı olmasa, elektrikli otomobil trendini bile kaçıracaktık.
TCMB, bankaları yüzde 14'ten fonluyor. Kur korumalı mevduat (KKM) ise bankalara yüzde 17 faiz oranıyla en az üç aylık mevduat toplama imkânı sunuyor. KKM öncesinde bankaların mevduat maliyetlerinin çok daha yüksek, mevduatın ortalama vadesinin ise çok da düşük olduğunu unutmayalım. Peki, bankalarımız bu ucuz fonlamayı daha fazla üretim, yenilik ve istihdam dostu yatırımlara yönlendiremez miydi? Ekonomi tüm paydaşların katkılarıyla gelişebilir. Bu yolda sadece bürokrasiye değil büyük sanayicisinden KOBİ'lere, bankalardan katılım kurumlarına, STK'lardan tüketicilere görev ve sorumlukları düşüyor. Tüm paydaşlar bu bilinçle hareket etmediği müddetçe orta gelir tuzağından kurtulamayız.
ABD'DE RESESYON BİLMECESİ
Amerikan ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 1.6 daralmıştı. İkinci çeyrekte de büyüme negatif geldi. Büyüme rakamının açıklanmasının ardından ABD'nin resesyona girip girmediğiyle ilgili bir tartışma alevlendi. İktisatçıların çoğu, iki çeyrek arka arkaya daralmayı teknik anlamda resesyon olarak kabul eder. Bu tanıma göre, ABD 'teknik' resesyona girmiş durumda. Ama Hazine Bakanı Yellen ve Fed Başkanı Powell resesyonu reddediyorlar. Her ikisi de belli sektörlerde yavaşlama olsa da ekonominin geneline yayılmış 'gerçek' bir resesyonun olmadığı görüşündeler. Güçlü istihdam piyasasını da bu iddialarına kanıt olarak gösteriyorlar. Amerikan ekonomisinin geçmişte yaşadığı resesyon dönemlerine bakıldığında bir çeyrekte ortalama 240 bin iş kaybı yaşandığı görülüyor. Ancak, ekonominin negatif büyüdüğü geçen çeyrekte ise 1.1 milyonluk ilave istihdam var. ABD'nin en saygın araştırma birimlerinden biri olan Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu da ekonomi yönetimiyle aynı fikirde. İş döngüleri ve resesyonlarla ilgili veri analizleriyle tanınan bu kurum, "ekonominin geneline yayılan ve birkaç aydan fazla süren ekonomik aktivitedeki kayda değer bir düşüşü" resesyon olarak tanımlamakta. Bana da bu tanımlama daha makul geliyor. Verilere baktığınızda şu an için Amerikan ekonomisindeki hız kaybının genele yayılacak kadar sarsıcı olduğunu söyleyemeyiz. Ama bu, 'gerçek' bir resesyon riski olmadığı anlamına gelmiyor. Fed'in şahin tutumu sonrasında bir noktada resesyon kaçınılmaz olacak gibi duruyor. ABD'de önümüzdeki aylarda tartışılacak asıl mesele, resesyonun şiddeti ve süresiyle ilgili olacak. Fed sıkı para politikasının dozunu kaçırırsa, resesyonun şiddeti dar gelirli hanelerin başını ağrıtabilir. Süresi de Demokratları koltuğundan edebilir.