Beğenmeyenler, burun kıvıranlar olacaktır. Kim ne derse densin, Türkiye küresel toplum ve ekonomi için hayati derecede öneme sahip bir diplomatik başarıya imza attı. Cuma günü İstanbul'da imzalanan Tahıl Sevkiyatı Anlaşması'ndan söz ediyorum. Tüm dünyada gıda fiyatlarının baş döndürücü ve can yakıcı biçimde arttığı bir zaman diliminde Ukrayna'daki yaklaşık 22 milyon ton tahıl ürününün ülke dışına sevkiyatını kolaylaştıracak olan bu anlaşma, küresel ekonomiye rahat bir nefes aldıracak.
Türkiye bir süper güç değil; ancak küresel sistem için oldukça kritik bir bölgesel güç. Türkiye bu zorlu bölgede barış ve refah ortamının yakalanarak bunun sürdürülebilir kılınabilmesi için mücadele veriyor. Binlerce kilometre öteden gelip bir de üstüne bölgenin coğrafi, kültürel ve kurumsal yapısını göz ardı ederek hareket eden malum ülkeler, Türkiye'nin son yıllarda attığı diplomatik adımlarının mahiyetini ve derinliğini anlamadılar. Daha doğrusu anlamak işlerine gelmedi. Küresel gıda krizine belli açılardan merhem olacak bu anlaşma, Türkiye'nin bölgesel ve küresel meseleler için ne denli kilit öneme sahip olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bu anlaşmanın sahaya yansımasında pürüzler ve yol kazaları görülebilir mi? Evet... Ama bu noktada çözüme dair yapıcı eforu da en çok sarf edecek ülke yine Türkiye olacaktır.
SAVAŞ FİYATLARI İYİCE ŞİŞİRDİ
Gelelim meselenin ekonomi boyutuna. Salgın ve aşırı hava olayları zaten gıda fiyatlarında hissedilir artışları beraberinde getirmişti. Rusya- Ukrayna savaşının tahıl sevkiyatını sekteye uğratması gıda fiyatlarını iyice şişirdi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından küresel çapta açıklanan Gıda Fiyatı Endeksi zirve seviyesini bu yıl gördü. Gıda fiyatlarının artması, enflasyonu tetikleyerek satın alma gücünün düşmesine neden oluyor. Bu durum özellikle zayıf ülkelerde sosyal huzursuzlukları ve siyasi istikrarsızlıkları tetikliyor. Lübnan, Suriye ve Mısır gibi ülkelerde yakın geçmişte maalesef bu acı tecrübe yaşandı. Gıda sorunları sadece enflasyonu değil, doğrudan ve dolaylı yollardan ekonominin diğer alanlarını da olumsuz etkiliyor. Yetersiz beslenme ve yüksek gıda fiyatları beşerî sermayenin gelişimine ket vurarak orta ve uzun vadede verimliliği ve ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor. Tüm bunlar, Türkiye'nin arabuluculuğuyla yeşeren anlaşmanın küresel ekonomi için ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Umarız anlaşmanın tarafları yükümlülüklerini yerine getirmede samimi davranırlar.
AVRUPA MERKEZ BANKASI'NIN ZORLU SINAVI
Enflasyonda her ay yeni bir rekor gören Avrupa Merkez Bankası (ECB) beyaz bayrak çekti. 11 yıl aranın ardından ilk faiz artışı yaptılar. ECB son bir yıllık süreçte en kötü performans gösteren merkez bankalarının başında yer alıyor. Enflasyon dinamiklerini ve trendini okumakta fena halde çuvalladılar. İletişim politikaları da oldukça kafa karıştırıcı. Yüksek enflasyona bir de euronun dolar karşısındaki çöküşü eklenince ECB'nin faizleri artırmaktan başka çaresi kalmamıştı. Piyasa 25 baz puan faiz artışı beklerken, şapkadan 50 baz puan çıktı. Bu artış sonrasında faiz seviyesinin uçtuğu zannedilmesin. Artış sonrası faizin geldiği seviye yüzde 0. Bu düşük seviyeye rağmen, faiz artışı sonrası İtalya gibi yüksek kamu borcuna sahip Avrupa ülkelerinin karşılaşabileceği ekonomik sorunlar ECB kurmaylarının uykularını kaçırmaya yetiyor. Bu yüzden de 'Aktarım Güvence Mekanizması' adı altında yeni bir kurtarma operasyonu başlatıldı. Bu mekanizma kapsamında ECB, ekonomik temeldeki kötüleşmeyle açıklanamayacak düzeyde borçlanma maliyetleri artan ülkelerin tahvilini alarak bu ekonomileri hayatta tutmaya çalışacak. Burada sadece hazine tahvilleri yok. Özel şirket tahvilleri de satın alınabilir. Ahlaki tehlike (moral harzard) problemine neden olabilecek cinste bir politika tercihi. ECB değil de gelişen ülkelerden birinin merkez bankası böyle bir politika açıklasa kıyamet kopardı. Küresel sermaye ve ekonomi medyası o merkez bankasının üzerinde tepinirdi. Almanya ve Hollanda gibi ülkeler, Güney Avrupa ülkelerinin kendi yaptıkları ekonomik hataların sorumluluklarını üstlenmelerini engellediği ve onları savurganlığa teşvik ettiği gerekçesiyle bu tip kurtarma programlarını çok gönüllü bir şekilde desteklemiyorlar. Ama günün sonunda herkes aynı gemide olduğu için de dişlerini sıkıyorlar. Bakalım bu film daha ne kadar sürecek.