Yüksek enflasyona rağmen iç talebin oldukça canlı seyrettiği bir ortamda, ekonominin makul bir derecede soğumaya ihtiyacı var. İç talepte vites düşürmek için politika faizine dokunulması beklenmiyor. Böyle bir tercih var ve politikalar buna göre şekilleniyor. Seçim yılına yaklaşırken maliye politikası tarafında sıkılaştırıcı yönde adımlar gelmesi de siyasi açıdan uygulanabilir değil. Bu sıkışık koşullar altında ekonomi yönetimi, iktisadi faaliyeti yönetmek ve enflasyonu dizginleyebilmek için makro ihtiyati tedbirlere başvuruyor. Tıpkı bu hafta açıklanan tedbir paketinde olduğu gibi...
İç talebi soğutmak için kredi kartı harcamalarına ve tüketici kredilerine yönelik sınırlandırıcı uygulamalar devreye sokuldu. Ticari kredilerdeki artış hızını yavaşlatmak için ise zorunlu karşılık oranları artırıldı. Bu değişim sonrasında reel sektörün kredi maliyetinin artacağını öngörebiliriz.
SWAP TAHSİSİ KOŞULA BAĞLI OLACAK
Bir taraftan da TL tasarruflar özendirilmeye çalışılıyor. Bu kapsamda gelire endeksli devlet iç borçlanma senetleri (GES) gerçek kişilerin talebine sunulacak. GES'lerde getiri oranı Devlet Hava Meydanları İşletmeleri ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'nden bütçeye aktarılan hasılat paylarına endeksli olacak. Enflasyonun TL bazında tasarrufları erittiği şu günlerde GES'lerin liralaşma stratejisine katkı sunması hedefleniyor. Bir diğer önemli politika değişikliği swap tarafında gerçekleşti. Yurtdışı yerleşiklere tahsisli swap imkânı açılacağı duyuruldu. Enerji faturasının kabarması neticesinde yükselen cari açık, döviz ihtiyacını tetikliyor. Swap kanalı belli koşullar dahilinde açılarak Türkiye'nin buradan portföy yatırımları çekmesi hedefleniyor. Ancak, ekonomi yönetimi, swap yoluyla yabancıların TL'ye erişimlerinin artmasıyla oluşabilecek spekülatif hareketlerin önüne geçmek için swap kanalını tamamen serbest bırakmayı düşünmüyor. Swap tahsisi belli koşullara bağlanacak.
ENFLASYON&HAYAT PAHALILIĞI AYRIMI
Enflasyon ile hayat pahalılığı arasındaki farklılık, ekonomide bu haftanın hararetli tartışılan bir diğer konu başlığıydı. Enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin sürekli olarak artmasıdır. Birkaç ürünün fiyatlarının artması veya geçici fiyat artışlarının yaşanması enflasyondan bahsetmek için yeterli değildir. Enflasyon için ilgili ülkede ortalama bir hanenin tüketim sepetinde yer alan mal ve hizmetlerin fiyatlarında genel ve süreklilik arz eden artış olması gerekir. Tıpkı şu anda tüm dünyada yaşandığı gibi.
Gıdadan ev eşyasına, konuttan enerjiye, eğitimden eğlence-kültüre kadar neredeyse bütün mal ve hizmet kalemlerinin fiyatları artıyor. Merkez bankalarının iddia ettiği gibi bu fiyat artışları geçici de olmadı. Hayat pahalılığı ise hanelerin belli bir yaşam standardını idame ettirmesi için gereksinim duydukları parasal meblağ ve karşılaştıkları mali güçlüklerle ilgilidir. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, enflasyon ile hayat pahalılığı teknik açıdan farklı kavramlardır. Ancak, bu iki kavramın büyük bir kesişim kümesi vardır. O da fiyatlardaki artıştır. Hayat pahalılığı sadece fiyatlardan değil, gelir seviyesinden de etkilenir. Eğer geliriniz bir yıl boyunca tüketim sepetinizin toplam tutarından daha hızlı artarsa, hayat pahalılığı probleminiz olmaz. Yaşam standardınızın yükseldiğini hissedersiniz. Daha fazla sayıda ve daha kaliteli mallar satın alabilir, sağlık ve eğitime daha fazla para ayırabilir, daha sık sosyal aktivite gerçekleştirebilirsiniz. Öte yandan, gelirinizde bir düşüş olduğunda veya gelir artışınız fiyatlar genel seviyesinin gerisinde kaldığında ise hayat pahalılığının baskısını hissedersiniz. Bu durumda yaşam standardınız geriler. Daha önce erişebildiğiniz mal ve hizmetlerden uzaklaşırsınız.
YUNANİSTAN DENEYİMİ
Yüksek enflasyon dönemlerinde toplumun önemli bir kesimi hayat pahalılığı sorunu ile karşı karşıya kalır. Mevcut gelir seviyesi, alışılmış yaşam standardını tutturmaya yetmez. Ama hayat pahalılığı illa yüksek enflasyon dönemlerinde yaşanmaz. Düşük enflasyon dönemlerinde ender de olsa hayat pahalılığı görülebilir. Böylesi bir deneyimi yakın geçmişte Yunanistan yaşamıştı. Yunanistan, 2008'deki küresel krizinin bir yansıması olarak çok ağır bir ekonomik buhrana sürüklenmişti. Troyka olarak adlandırılan üçlü çete (IMF, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası) Yunanistan'ı iflastan kurtaracak mali desteği vermek için kemer sıkma politikalarını bir ön koşul olarak dayatmıştı. Bu kapsamda Yunanistan'da asgari ücret ve emekli maaşları tırpanlandı, kamunun yaptığı sosyal harcamalar azaltıldı ve birçok kamu çalışanına yol verildi. O dönemde Yunanistan'da enflasyon can acıtıcı seviyelerde olmasa da halkın gelirinde ciddi düşüşler yaşandığı için hayat pahalılığı, Atina yönetimi için çözülmesi zor bir hal almıştı.
STAGFLASYON TEHDİDİ
Hayat pahalılığı kendini en çok stagflasyon dönemlerinde hissettirir. Yüksek enflasyonun üzerine bir de zayıf ekonomik aktivite eklenince reel gelirler iyice baskılanır. Küresel ekonomi gitgide bu tehlikeli senaryoya doğru yaklaşıyor. İngiltere hayat pahalılığına çözüm üretebilmek için dar gelirlileri, emeklilikleri ve engellileri kapsayan bir gelir desteği paketi açıkladı. Almanya asgari ücreti artırdı. Türkiye'de de asgari ücrette yeni bir iyileştirme yapılacağına dair bir beklenti var. Gelir desteklerine finansman sağlayabilmek için bazı ülkelerin aşırı kazanç ve servet vergileri gibi uygulamaları devreye soktuklarını görüyoruz. Şaşırılacak bir şey değil; zira enflasyon ve hayat pahalılığı aynı zamanda birer bölüşüm meselesi. Asgari ücret artışı ve doğrudan gelir desteği gibi politika adımlarının hayat pahalılığına kalıcı çözüm üretebilmesi için enflasyonun gerçekten geçici olması veya politikalar sayesinde enflasyonun zamanla düşeceğine dair toplumsal bir beklentinin oluşarak hanelerin ve firmaların ekonomik davranışlarını buna göre şekillendirmeleri gerekir.