Uzun süredir devam eden bol likidite ve düşük faiz ortamının sonuna gelen küresel piyasalar, belirsizlik labirentinde yönlerini bulmaya çalışıyor. Yeni sürece adapte olmak kolay değil. Bu hafta birçok finansal gösterge dalgalı bir seyir izledi. Pekin hükümetinin yavaşlayan Çin ekonomisini canlandırmak için 5 yıllık kredi faizlerini aşağıya çekmesi, küresel piyasalara az da olsa moral verdi. Küresel ekonomiye pozitif etkisi sınırlı olacak böylesi küçük bir hamlenin bile coşkuyla karşılanması, piyasaların olumlu haber akışına ne kadar aç olduğunun bir göstergesi. Bu haber, borsalardaki kan kayıplarını az da olsa frenledi. Dolar endeksi ise hafif geri çekildi. Çin'den gelen bu desteğin etkisi uzun vadeli olmayacaktır. Büyük merkez bankaları likiditeyi kıstıkça ve faizleri arttırdıkça piyasaların çalkalanması ve küresel büyümenin yavaşlaması kaçınılmaz.
TL'DEKİ AYRIŞMANIN NEDENLERİ
Geçen hafta altını çizdiğim üzere, mevcut koşullar gelişen ülkelerin aleyhine işliyor. TL ise akranlarından biraz daha negatif ayrışıyor. Enflasyon ve cari açıktaki yükseliş bu ayrışmanın ana nedenleri. Nisan itibariyle enflasyon yüzde 70 sınırına yaklaştı.
Enflasyon sepetindeki 409 maddeden 337'sinde fiyat artışı var. 2021'in ilk çeyreğinde cari açığımız 7.5 milyar dolardı. Bu yılın ilk çeyreğinde ise cari açık 18.1 milyar dolara sıçradı. Cari açıktaki artışın ana nedeni enerji. 2021'in ilk çeyreğine kıyasla bu yıl net enerji ithalatımız 15 milyar dolar artmış durumda. Yükselen enerji fiyatları olmasa bu yıl cari açık problemimiz büyük ihtimal olmayacaktı. Ama sonuçta enerjideki dışa bağımlılık Türkiye ekonomisinin bir gerçeği ve yüksek enerji fiyatları cari işlemler hesabını yoruyor. Enflasyon ve cari açığın tetiklediği kırılganlık, TL'nin küresel gelişmelerden daha fazla etkilenmesine neden oluyor.
POLİTİKA TERCİHİNİN ARKA PLANI
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), son aylardaki tutumuna kıyasla bu sefer döviz kurunu tutmak için daha az aksiyon alıyor gibi. Bu tercihe yönelik son günlerde çeşitli tartışmalar döndü. TCMB cari açığı frenlemek için kuru biraz daha rekabetçi kılmak istiyor diyenler oldu. Kimisi de vatandaşlar ve şirketler gözünde kur korumalı mevduatı (KKM) cazip kılmak için TCMB'nin çok fazla kura müdahale etmediğini iddia etti. Tüm bu konuşulanları bir tarafa bırakalım. Enflasyondaki belirgin artıştan dolayı zaten TL'nin değer kaybetmesi normal. Döviz kurunun doğasında bu var. Eğer diğer ülkelere kıyasla enflasyonunuz daha yüksekse, normal piyasa koşullarında para biriminiz değer kaybeder. Cari işlemler hesabının dengelenebilmesi açısından da kurdaki bu hareket aslında bir zaruret. Dolayısıyla, kademeli geçişlerle TL'nin değer kaybetmesi yüksek montanlı ve ani bir kur hareketine kıyasla ekonomik açıdan daha sağlıklıdır. Kurdaki gelişmeleri bu açıdan değerlendirmekte fayda var. Şunun da altını çizmek gerekir ki, yabancı sermaye girişinin kuruduğu noktada net uluslararası rezervler, TCMB'ye döviz piyasası işlemlerine yönelik geniş bir hareket alanı sağlayamıyor.
KKM dövize olan talebi frenlemede kısa vadede başarılı oldu. Ancak, tek bir enstrümandan tüm gedikleri kapatmasını beklemek gerçekçi olmaz. Negatif reel faizin TL cinsinden tasarrufları erittiği bir ortamda TL'ye olan güveni arttırmak için daha bütüncül bir politika yaklaşımına ihtiyaç var. Ancak, küresel koşulların bu kadar bozuk olduğu, seçimlere ise yaklaşık bir yıl kaldığı bir dönemde geniş kapsamlı ve kararlı bir politika ajandasını uygulamaya sokmak ne ekonomik ne de siyasi açıdan kolay değil. O yüzden ekonomi yönetiminin önümüzdeki bir yıllık süreçte gerek enflasyonla mücadele gerekse TL varlıklara ilgiyi arttırmaya dönük olarak alternatif finansal enstrümanlara ve mikro düzenlemelere başvurmaya devam etmesi daha kuvvetli bir ihtimal gibi duruyor. O yüzden politika adımları için fayda maliyet analizinin dikkatlice yapılması her zamankinden daha büyük önem arz ediyor.