Tüketici ve üretici fiyatları nisanda da yükselişini sürdürdü. TCMB bu yüksek enflasyon ortamında faizi yüzde 19'da tutarak sıkı para politikasına devam mesajı verdi. Haziranla birlikte baz ve mevsim etkisinin devreye girmesi ve enflasyonun düşüşe geçmesi bekleniyor. TCMB'nin enflasyon ve çıktı açığı tahminlerine göre, talebin enflasyon üzerindeki yukarı yönlü etkisinin ağustos- eylül itibarıyla ortadan kalkacağı öngörülüyor. Artan maliyetlere bağlı olarak yüksek seyreden üretici fiyatları ise enflasyon üzerinde risk oluşturmaya devam edecek. ÜFE yıllık bazda 11 aydır aralıksız artıyor. Mayıs 2020'de yüzde 5.53 olan üretici enflasyonu Nisan 2021'de yüzde 35.17'yi gördü. ÜFE'deki artış oranı TÜFE'dekinden iki kat daha fazla. Döviz kuru geçişkenlik etkisinin yanı sıra küresel emtia fiyatlarındaki yüksek seviyeler, üretici fiyatlarını körüklüyor. Salgının tetiklediği olağanüstü arz ve talep koşulları, küresel emtia fiyatlarının rekor üstüne rekor kırmasına neden oluyor. IMF'in emtia fiyat endeksi Ocak 2020'den bu yana yüzde 18 oranında arttı. Metallerdeki artış oranı yüzde 30 iken, sanayi ara mallarındaki artış oranı ise yüzde 40'a yaklaştı.
YEŞİL TEKNOLOJİ VE EMTİALAR
Emtia fiyatlarındaki artışı kısa vadede salgın koşullarına bağlıyoruz; ancak orta ve uzun vadede de bazı emtiaların fiyatlarının yüksek seyretmeye devam etmesi sürpriz olmayacak. İklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak yenilebilir enerjiye ve çevre dostu teknolojilere olan ilginin küresel ölçekte artması, bazı emtialara olan talebi yukarıya çekebilir. Bakır, lityum ve nikel gibi emtialar yeni nesil enerji yatırımları ve teknolojilerinin üretimi için oldukça değerli. Uluslararası Enerji Ajansı'nın bu konu üzerine yayınladığı raporunda ülkelerin Paris İklim Anlaşması hedeflerine ulaşma yolunda politikalarını şekillendirmeleri durumunda küresel emtia piyasalarında yaşanabilecek talep artışlarına dönük projeksiyonlar mevcut.
Sürdürülebilir kalkınma senaryosu altında 2040'a kadar güneş ve rüzgâr enerjisi kaynaklarının 3 kat, elektrikli otomobil satışlarının ise 25 kat artması bekleniyor. Bu kapasite ve üretim artışının gerçekleşmesi için önümüzdeki 20 yıllık periyotta bakır, nikel ve lityuma olan talebin sırasıyla 1, 7, 18 ve 40 kat arttığını görebiliriz. Kritik emtialara gelecekte makul fiyatlarla yeterli miktarlarda erişebilmek için ülkelerin bugünden stratejiler ve politikalar belirlemeleri şart.
AŞI ÜRETİMİNDE YENİ TARTIŞMA
HAK, adalet ve küresel refah gibi mevzularda mangalda kül bırakmayan bazı Batılı ülkelerin ne kadar bencil ve iki yüzlü davranabildiklerini salgın sürecinde defalarca gördük. Salgınla mücadele için küresel işbirliğinin elzem olduğu bir ortamda tıbbi malzemeekipman ihracatının yasaklandığını da gördük, aşı savaşlarını da. Aşıda son mevzu fikri mülkiyet hakları üzerine. ABD Başkanı Joe Biden cesur ve yerinde bir hamleyle aşı üretimini artırmak ve aşılanmayı küresel ölçekte hızlandırmak için aşıların fikri mülkiyet haklarının geçici süreyle askıya alınmasını önerdi. Jenerik ilaç üretiminde bölgesel öneme sahip Hindistan ve Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkeler bu öneriyi memnuniyetle karşıladılar. Almanya Başbakanı Angela Merkel, aşı arzını sınırlayan faktörün fikri mülkiyet haklarıyla ilgili olmadığını, sorunun üretim kapasitesi ve yüksek kalite standartlarıyla ilgili olduğunu belirterek Biden'ın çağrısına olumsuz dönüş yaptı. İlaç şirketleri öneriye sıcak bakmadıklarını belirttiler. Çin ve Rusya gibi ülkelerin mRNA aşı teknolojisinin önemli bilgilerini ele geçireceklerinden endişe ettiklerini söyleyenler de oldu. Aşıların bu kadar kısa sürede bulunabilmesi için devletlerin çok ciddi Ar-Ge destekleri (6.7 milyar $) sunduğunu ve alım garantileri vererek ilaç şirketleri için kazanç belirsizliğini ortadan kaldırdıklarını unutmayalım. İlaç şirketlerinin bu aşılara yüzde 100 kendi mallarıymış gibi bakmaları ne ahlaki ne de gerçekçi bir yaklaşım.