Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yeni başkan Naci Ağbal yönetimindeki ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısını geride bıraktı. Politika faizi olarak adlandırılan bir haftalık repo faizi, 475 baz puanlık artışla yüzde 15'e çekildi. Politika faizi ile ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti (AOFM) arasındaki makas kapandı. TCMB, finans piyasalarını çeşitli enstrümanlar kullanarak farklı vadelerde (gecelik ve haftalık gibi) fonlar. Bu fonlama imkânları için oluşan faiz oranlarının ağırlıklı ortalaması AOFM'yi verir. Politika faizine dokunmadan fonlamanın kompozisyonunu değiştirerek de AOFM arttırılabilir. Bir önceki toplantıda yapıldığı gibi. Para politikası bu yolla sıkılaştırıldığında da kredi ve mevduat faizleri yükselir. Faiz koridorunu kullanarak faizleri örtük biçimde değiştirmek, size ilave bir para politikası aracı sunar. Esnek hamleler gerçekleştirmek için alan açılır. Bunun faydasını göreceğiniz zamanlar olabilir. Ancak, bu politikaya çok sık başvurmak kafaları karıştırır. Zira, bu tip bir parasal sıkılaşma, politika duruşunuzla ilgili net mesajlar vermez. Öngörülebilirlik azalır. Hatta politika belirsizliğinden dolayı ülke risk priminiz (CDS) yükselebilir. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar için daha sade bir politika ihtiyacı ortaya çıkar. TCMB bu toplantıda tam anlamıyla bir sadeleşme adımı attı. Piyasaların tamamen bir haftalık repo üzerinden fonlanmasına karar verildi. Temel gösterge artık politika faizi. AOFM toplantı öncesinde yüzde 14.8'di. Dolayısıyla politika faizi yüzde 15'e yükseltilse de çok ciddi bir sıkılaşma yapılmamış oldu.
İŞİN CAN SIKICI TARAFI
GÜNÜN sonunda faiz artışı sevinilecek bir şey değil. Tüm dünyanın salgın ile ekonomik olarak mücadele etmek için faizleri indirdiği bir dönemde biz faizleri arttırdık. KOBİ'lerin finansman maliyetlerinin böylesi zorlu bir dönemde yükselmesi tabi ki acı. Ancak, yüksek enflasyonu ve döviz piyasasında yaşanan dalgalanmaların şirket bilançolarını bozan etkisini diğer G20 ülkelerine kıyasla biz daha derinden hissediyoruz. Bu yüzden uzun vadeli düşünüp ekonominin temellerini güçlendirmek için acı reçeteyi bir süreliğine uygulamak zorundayız. Makro istikrarı yeniden yakalama noktasında başarı elde ettikçe Türkiye ekonomisinin mevcut avantajları (sanayideki üretim çeşitliliği, yenilenen altyapı ve güçlü beşeri sermaye) daha fazla ön plana çıkacaktır. Böylece salgın sonrası küresel üretim zincirlerinde dengeler değişeceği zaman yerli ve yabancı şirketlerin uzun vadeli yatırımları için daha cazip hale gelebiliriz. O günler gelene kadar da salgına karşı reel ekonomiye destek olmak için maliye politikası araçlarına yönelmemiz gerekecek.
SÖZLÜ YÖNLENDİRME
EN az sadeleşme kadar önemli olan bir başka politika adımı sözlü yönlendirme cephesinden geldi. Şeffaf ve vurucu bir iletişim ile piyasaları yönlendirmek için kullanılan bu yöntem, bir süredir gelişmiş ülke merkez bankalarının en etkili biçimde kullandığı politika aracıdır. TCMB'nin geçmişte bu alanda geri kaldığını kabul etmek lazım. PPK metninde şu cümle geçiyor: "Önümüzdeki dönemde parasal duruşun sıkılığı, enflasyonu etkileyen tüm unsurlar dikkate alınarak, enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar kararlılıkla sürdürülecektir." Bu, sözlü yönlendirme kapsamında verilen önemli bir mesaj. TCMB bu ifadeyle antibiyotik etkisini tam olarak gösterene kadar ilacı içmeye devam edeceğini anlatmaya çalışıyor. Enflasyon tek haneli seviyelere kalıcı olarak yerleşmeden para politikasının erken gevşetilmesi gibi geçmişte yapılan bir hatanın tekrar edilmeyeceğinin sinyali verilmiş. Bundan sonrası için politika faizinde olası değişimlerin zamanlamasını iyi ayarlamak kritik olacak. Politikanın daha sade ve öngörülebilir hale getirilmesi, makro istikrarı sağlama noktasında daha etkin sonuçlar verecektir. Son iki haftalık süreçte yapılan sözlü yönlendirmeler ve politika değişimleri finansal göstergelerde kendini gösterdi. Döviz kurlarında 1TL'lik geri çekilme yaşandı. Tahvil faizi yüzde 15.4'ten 14'ün altına sarktı. CDS 559'dan 391'e geriledi.