Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), birkaç ay önce piyasadaki likidite sıkışıklığını azaltmak amacıyla zorunlu karşılık oranları politikasında değişikliğe giderek bankaları daha fazla kredi kullandırmaya teşvik etmeye başlamıştı.
Kredi büyümesi yüzde 10-20 bandında olan bankaların tutmakla yükümlü olduğu zorunlu karşılık oranı aşağıya çekilirken, zorunlu karşılıklar için bankalara ödenen faiz/nema oranları artırılmıştı.
YATIRIM KREDİLERİNE TEŞVİK
Kaliteli ve kalıcı bir ekonomik büyümeyi sağlamanın yanı sıra finansal istikrarı korumak için bu politikanın daha sağlam bir temele oturtulması gerekiyordu. TCMB, hafta başında bu amaç doğrultusunda zorunlu karşılık oranları politikasında yaptığı değişiklikle bütün kredi çeşitlerinden ziyade daha çok üretim ve yatırımları artırma potansiyeli olan uzun vadeli ticari krediler ile ithalatı artırma eğilimi düşük olan uzun vadeli konut kredilerini destekleneceğini duyurdu.
Bu değişiklikle bankaların şu an için kendileri açısından düşük riskli gördükleri tüketici kredilerine daha fazla yönelmesi frenlenmeye çalışılıyor. Neden? Yapılan bilimsel çalışmalar tüketici kredilerinin ekonomik üretkenliği artırmadığını, büyümeye etkisinin geçici olduğunu, cari açığı artırdığını ve ekonomik dalgalanmaları daha fazla tetiklediğini göstermektedir.
Tüketici kredilerinde musluğu açmak kısa vadede büyümeyi hızlandırabilir. Böylece yüzde 5'lik büyüme hedefine daha kolay erişilebilir. Ancak, tüketici kredilerinin büyümeye etkisi kalıcı olmuyor. Bununla birlikte, hanehalkının borç seviyesini aşırı artırmak çözülmesi zor sosyal sorunlara neden olabiliyor.
SEKTÖR ODAKLI POLİTİKA
Şu anda Türkiye'nin hanehalkı borçluluk oranı birçok G20 ülkesinden düşük durumda. Bu, ekonominin şoklara karşı dirençli kalmasına yardımcı olan bir faktör.
Biraz daha hızlı büyümek için tüketici kredilerini aşırı artırıp hanehalkını ekonomik anlamda daha kırılgan hale getirmeye değmez.
Bugün tüketicilere daha fazla kredi verip büyümeyi artırabiliriz; ancak 3-5 yıl sonra burada oluşabilecek aşırı şişkinlik başka bir ekonomik dalgalanmaya neden olabilir.
Dolayısıyla, eğer kredi artışı teşvik edilecekse bunun tüketici kredilerinden ziyade ekonomik büyümeyi ve istihdamı daha sağlıklı bir şekilde artıracak cinsten krediler özelinde olması çok daha makul. TCMB de bu yönde ihtiyati bir adım attı.
TCMB, bu politikayı daha da sağlamlaştırmak için sektör odaklı bir mekanizma geliştirebilir.
Kredilerin 11. Kalkınma Planı'nda ön plana çıkarılan stratejik sektörlere daha fazla yönlendirilmesi teşvik edilebilir.
2020'de faiz tek haneye iner mi?
TCMB, yılın son toplantısında faizi yüzde 14'ten 12'ye indirdi. 2019'un ikinci yarısında gelen toplam bin 200 baz puanlık faiz indirimi ile birlikte faizle enflasyon arasındaki makas kapandı. 2020'de faizleri bu yılki kadar sert ve hızlı bir şekilde düşürmek için çok fazla hareket alanı kalmadı. TCMB'nin 12 ay sonrasına yönelik enflasyon beklentisi yüzde 8.5. Enflasyonun gelecek yıl bu seviyelere doğru gerileme ihtimalinin yanı sıra küresel ekonomide bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik algıda ve ülke risk primimizde beklenmedik bir olumsuzluk yaşanmaması durumunda politika faizi tek haneli seviyelere indirilebilir.
Ticaret savaşlarında ateşkes
ABD ve Çin, ticaret anlaşmasının birinci fazını nihayete erdirdi. Bunun kapsamlı bir anlaşmadan ziyade bir ateşkes olduğunun altını çizelim. Birkaç ay ticaret savaşı tartışmaları geride kalacak. Bu gelişme, 2020'nin ilk yarısına yönelik küresel büyüme beklentilerini yukarı çekecektir.
Trump, bunu bir zafer olarak seçim kampanyasında kullanacak.
Özellikle Çin'in ABD'den daha fazla tarım ürünü almayı taahhüt etmesi, Trump'ın oy deposu olan orta batı eyaletini sevindirecektir. Bu anlaşma ABD ve Çin arasındaki birçok sorunlu alanı kapsamıyor. Anlaşmada birçok muğlak nokta var. Dolayısıyla 2020'deki seçimleri Trump da kazansa Demokrat bir aday da kazansa ticaret savaşları yeniden gündeme gelecek.
Bu, basit bir ticaret anlaşmazlığı değil. Ortada bir teknoloji savaşı var. Çin hükümetinin kamu kurumlarından kullandıkları yabancı bilgisayar ekipmanlarının ve yazılımlarının üç yıl içinde Çinli muadilleriyle değiştirmelerini istemesi bunun bir işareti.