Ortadoğu'yu dizayn edenler; belirli aileler ve etnik azınlık grupları üzerinden, şiddet ve baskı ile ayakta duran yönetimlerle çıkarlarını koruyabileceklerini öngörmüşlerdir. Halkın talepleriyle şekillenen yönetimlerin kontrol edilmesi zor olduğu için Ortadoğu'da demokrasinin gelişmesini engellemişlerdir. Halkın çoğunluğunun talepleri ise iç karışıklık, darbeler ve dış müdahalelerle bastırılmıştır. Bu gerçeklik, sıradan bir bilgidir.
Bugün için, bölgede başarmış bir Suriye'yi istemeyenleri iki gruba ayırmak gerekir. İlki, Esad yönetimine yatırım yapıp devrimden sonra bölgesel planları riske girenlerdir. Örneğin, İran Dışişleri Bakanı'nın, "Suriye'de zafer elde ettiğini düşünenler acele etmesin. Gelecek, heyecan verici gelişmelerle dolu" sözlerinin ne anlama geldiğini yorumlamaya bile gerek yok.
İkinci grup ise, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan, dini ve etnik azınlıkları koruyan, kapsayıcı bir devlet idaresini kuran, halkın meşru desteğiyle yönetilen istikrarlı bir Suriye'yi istemeyenlerdir. Böyle bir yönetimin, kendi ülkelerinin halkları için model olacağından endişe etmektedirler.
İlk gruptan farklı olarak, belirli endişelere sahip olsalar da ikinci kümeyi oluşturan ülkelerin çıkarına olan istikrarlı bir Suriye'dir. Uzun yıllara sari istikrarsızlıklar büyük güçlerin bölgeye müdahalesini sürekli kıldığı için ülke içi kırılganlıklar tetiklenmekte ve mevcut yönetimlerin endişesini artırmaktadır. Sorun; bir ülkenin istikrara kavuşması değil, bölgesel istikrarsızlıkların, ekonomik ve toplumsal olarak ülkelerin iç kırılganlıklarını derinleştirmesidir.
Kök sorunu iyi anlamak gerekir. Ortadoğu'da istikrarını sağlamış ülkelerin sayısının artması, bölgesel sorunların azalmasını ve ülke yönetimlerinin ekonomik refahının artmasını beraberinde getirecektir. Bu bağlamda, Irak ve Suriye'de oluşacak istikrar, Körfez ve Mısır gibi bölge ülkelerinin uzun dönemli çıkarınadır. Dolayısıyla bu ülkelerin, yeni Suriye yönetiminin yanında olmaları, kendi halklarının memnuniyeti açısından da önemlidir.
İstikrarlı bir Suriye'yi isteyenlerin en başında, rejim karşıtı Suriye halkı ve Türkiye gelmektedir. Bundan dolayı, hem Suriye geçici hükümeti ve hükümeti destekleyen halk hem de Türkiye, geçiş sürecinin başarısıyla ilgili çok dikkatli bir politika izlemektedirler.
Türkiye, istikrarlı bir Suriye'nin inşasına destek için bölge ülkeleri ve uluslararası toplum nezdinde yoğun bir diplomasi faaliyeti yürütmektedir. Yeni yönetimin tanınması, yaptırımların kaldırılması, ekonomik ve siyasal desteğin başlatılması, iç kırılganlıkların azalması ve dışarıdan gelecek bozucu etkilerin bertaraf edilmesi, Suriye halkına dirençlilik sağlayacaktır.
Gündelik hayatın güvencesi, temel ihtiyaçların karşılanması, alt ve üstyapıda zorunlu iyileştirmelerin bir an önce yapılması da halkın yeni yönetime güveninin devam etmesi açısından önemlidir. Çünkü bu konularda çıkacak huzursuzlukları kullanacak çevreler hazırda beklemektedir. Türkiye'nin yeni yönetime bu konularda hızlı ve kararlı desteğini bu minvalde anlamak gerekir.
Uzun bir mücadeleden sonra rejimi deviren halk, mevcut geçiş hükümetinden de kapsayıcı ve dikkatli olmasını beklemektir. Yeni yönetim bunun farkında olduğu için, farklı dini inançları rahatsız edecek bir durum ortaya çıktığında hızla tamir etmenin yollarını aramaktadır.
Suriye iç dengeleri açısından yeni Suriye'nin istikrarında meşruiyet zemini önemlidir. Bu zeminin zedelenmemesi için geçiş yönetimi bileşenleri ve rejim karşıtı halkın titizlenmesi iyimserliği artırmaktadır.