Muhalefet partilerinin ve destek veren kamuoyu oluşturucularının siyaseti okuma tembelliği diyebileceğimiz bir alışkanlıkları var: Siyaset üreterek etki oluşturmak yerine, sürekli iktidar partisi ya da ittifakı içinde oluşacak bir çatlaktan medet ummak... Her yeni siyasi gelişmede, "Cumhur İttifakı içinde çatlak var, iktidar dağılıyor sıra bize gelecek" beklentisinin siyasette bir karşılığı yok. Böyle bir beklenti içinde olmak bir siyasi parti için en baştan acizlik göstergesidir. Kendi siyasetine güvenmemektir.
Geriye doğru bir tarama yapılınca, muhalefet aktörleri arasında gerilimlerin arttığı dönemlerde, iktidar blokunda görüş ayrılıklarının olduğu tartışmasının öne çıkarıldığını görmek mümkün. Bugüne kadar MHP Lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında görüş ayrılığının olduğuna dair farklı zamanlarda gündem oluşturuldu. Ama bugüne kadar çok önemli sınamalarda bile Cumhur İttifakı içinde ve liderler arasında ciddi bir sorun ya da çatlak yaşanmadı.
Cumhur İttifakı içinde bir gün bir çatlak yaşanacak olsa bu herhalde "terörle mücadeleye ilişkin kararlılık" meselesinde olmayacaktır. "Terörsüz Türkiye hedefi" konusunda çatlak oluştuğunu söylemek, iki liderin konuşmalarındaki verdikleri mesajları "doğru okuyamamakla" ilgili olabilir. Ya da siyaseti bütüncül bir çerçeveden analiz etmediğinizde öngörülerinizin ömrü günlük olur.
Bahçeli'nin TBMM'de DEM Partililere uzattığı elden bu yana açıklamalarına bakıldığında, terör sorunu ile Kürtlerle ilgili meselelerin birbirinden ayrı tutulmasını özellikle vurguluyor. Terörle mücadelenin kesintiye uğramaması gerektiğini de hep hatırlatıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yaptığı farklı konuşma ve açıklamalarda sınır ötesi operasyonlar başta olmak üzere terörle mücadeleden taviz verilmeyeceğini tekrar ediyor. Dolayısıyla bu konuda iki lider arasında bir yaklaşım farklılığının olmadığı bu açıklamalarda görülüyor.
Buna rağmen, Bahçeli'nin açıklamalarının yeni bir siyasi iklimi mümkün kılacağı tartışmalarının öne çıktığı günlerde, DEM Partili bazı belediyelere kayyum atanması, ittifak içindeki çatlağın somut göstergesi olarak yorumlandı. Halbuki, 12 Kasım tarihli grup toplantısındaki açıklamalara bakılsa, MHP Lideri Bahçeli'nin bu konuda da net mesajlar verdiği açıkça görülür. Söz konusu konuşmasında Bahçeli, "Hem siyaset alanında boy gösterip hem de silahlı teröristlere sırt dayamak başı ezilmesi gereken gayrimeşru ve gayrihukuki menfur bir çelişkidir" dedi.
Ayrıca, "DEM'in silahtan ve terörden uzaklaşmaya yanaşmaması, azgın tahrik ve tacizlerini yaygınlaştırması, elbette Türk Ceza Kanunu gereğince ele alınmalıdır, konunun Kürt kardeşlerimle hiçbir ünsiyet, hususiyet ve illiyet yakınlığı yoktur" açıklaması ile bu konudaki tutumunu net ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilere aynı anlama gelen, "İç cephemizi sağlam tutarken aynı zamanda teröre de göz açtırmayacağız. İç cepheyi sağlamlaştırmak terör örgütlerine alan açmak, onların milletin kaynaklarını terör baronlarına peşkeş çekmesine göz yummak anlamına gelmiyor" açıklamasını yaptı. Hatta sorulan soruyu yanıtlarken, "Türkiye'nin geleceğinde teröre de, terör takviyeli siyasete de yer yok" sözleri ile Bahçeli ile neredeyse aynı kelimeleri kullandı. İttifak, adı üstünde farklı partilerden oluşur. Meseleleri seçmenlerine ve topluma izah ederlerken farklı siyaset tarzları ve üslupları kullanabilirler. Bu siyaset tarzı farklılıkları, ittifakın iç dinamiklerine etki edecek bir boyuta ulaşma ihtimaline karşı da liderler doğrudan görüşerek süreci yönetiyorlar. İttifak siyasetinin zorlukları olduğu kadar, kritik bazı konularda farklı imkânları da barındırdığını unutmamak gerekir.