Güneşin ultraviyole yelpazesinde üç tür radyasyon bulunur: UVA, UVB ve UVC. Işınlar dalga boylarına göre yani cilde ne kadar derin nüfuz ettiklerine göre sınıflandırılır.
UVA'nın dalga boyu en uzun olandır ve dermise kadar nüfuz edebilir. UVA ışınlarının büyük kısmı atmosferdeki ozon tabakasından geçip tüm dünyaya ve cildinize akın eder.
UVB ışınları ultraviyole yelpazesinde orta ölçekte dalga boyuna sahiptir ve çoğu ozon tabakasında tutulur. Ancak dünyaya ulaşmayı başaran ışınlar epidermise nüfuz ederek burada gelişmekte olan hücrelere zarar verir. Ozon tabakası yok olmaya başladığı için, 20 yıl öncesinde olduğundan çok daha fazla UVB ışını artık dünyaya ulaşmayı başarabiliyor.
UVC ışınları yelpazedeki en kısa dalga boyuna sahip ışınlardır ve ozon tarafından tamamen emilip cilde zarar vermez.
ALTI SAATTE BELİRGİNLEŞİYOR
UVB ışınları 'güneş yanığı radyasyonu' olarak da adlandırılır. Çünkü bu ışınlar, özellikle de kısa olanları, damarların genleşmesi sebebiyle cilt kızarıklıklarına sebep olur. Genelde bu kızarıklıkların belirgin hale gelmesi altı saat kadar sürer. UVA da kızarıklığa neden olabilir, hem de UVB'nin bin kat fazlası kadar. UVA ışınlarının enerjisi UVB'ye göre çok daha fazladır ve dermisin derinliklerine nüfuz eder. Kızarıklığa neden olmadığında bile UVA, UVB'den daha zararlı olabilir çünkü dermis kendini epidermis kadar sıklıkla yenileyemez.
Güneş ışığına verdiğiniz tepkiler birçok etkene bağlı olarak değişir: Ne kadar melanininiz olduğu, ne kadar çabuk bronzlaştığınız, geçmişte ne kadar güneş yanığınızın olduğu gibi... Her zaman yanıyor ama asla bronzlaşmıyorsanız, güneşe sadece bir saat maruz kaldığınızda dahi cildinizdeki enflamasyon tetiklenecektir.
GENETİK YATKINLIK DA ETKİLİYOR
Güneşe verdiğiniz tepkiyi etkileyebilecek başka faktörler de vardır: Genetik bozukluklar, hastalıklar, antibiyotik ve steroid olmayan anti-enfamatuar ilaçlar gibi... Enflamatuar tepkiler, sonunda cilde zarar vererek foto yaşlanmaya neden olabilecek birçok biyolojik reaksiyona sebep olabilir. Bu reaksiyonlar genelde doğal yaşlanma sürecinin tam tersi şeklinde gelişir ama sonuçta cildi zamanından önce, olduğundan yaşlı gösterir.
Mesela deri hücreleri hızlı gelişir, ancak normal ve bir örnek değillerdir. Şekil ve ölçü bazında değişken olup düzenli bir şekilde iç içe oturmazlar. Bu yüzden de güneşe maruz kalmış ciltlerdeki epidermis, güneşten korunan ciltlere göre iki kat daha kalın olur.
YAŞLANMA SÜRECİ HIZLANIR
Langerhan hücreleri olarak adlandırılan ciltteki bağışıklık hücreleri, güneş sebebiyle ortaya çıkan enflamasyondan etkilenir. Hem sayıca azalırlar, hem de etkinliklerini kaybederler. En büyük hasar UVA ışınlarından en çok etkilenen dermiste meydana gelir. Burada yaşlanma ile meydana gelen süreç hızlanır. Aşırı miktarda kolajen üretimi meydana gelir ancak bunlar normal değildir; kalın ve kıvrımlıdır. Elastinler de kalınlaşır. Damar duvarları kalınlaşır ve zararlı enflamatuar hücreler içlerinde oyuklar oluşturur.
Güneş ışığı, gelişmekte olan hücrelerdeki genetik materyale de zarar verir, mutasyona uğrayan hücreler yaşlılık lekelerine, anormal koyu renkli güneş lekelerine ve aktinik keratozlara sebep olabilir ki bunların bir bölümü ileride kansere dönüşebilir. Ayrıca güneş, hücre duvarlarındaki lipitleri yok eden serbest radikal oluşumuna neden olur ki bu durum da su kaybı ve enflamasyona yol açar. Neyse ki bu etkilerin çoğunu, daha fazla hasardan korunurken yok edebilirsiniz. Güneşten korunma faktörleri burada devreye girer.
KANSER SEBEBİ
UV ışınları cilde akın ettiklerinde zamanla hücrenin genetik yapısında bozulmalara neden olur. Bu yapısal bozulmanın büyük kısmı onarılır ancak onarma mekanizması hasar gördüğünde ya da yetersiz kaldığında hücreler kontrolsüz biçimde büyür ve habis ur oluşumuna neden olur. Ultraviyole ışınları direkt olarak iki tür kansere neden olur: Bazal hücre kanseri ve skuamöz hücre kanseri. Özellikle çocuklukta meydana gelen ciddi güneş yanıkları, risk faktörlerinin başında sayılır. Güneş ışığına aşırı maruz kalmak ayrıca en ölümcül cilt kanseri türü olan melanom ile de ilişkilendirilir.
CİLDİ GÜNEŞTEN KORUMA VE NAR HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ
Günümüzde güneşte çok uzun zaman geçirmenin erken yaşlanma ve cilt kanserine neden olduğunu bilmeyen yoktur. Dermatologların, gazetelerin ve dergilerin kırışıklık ve cilt kanserini önlemekteki tavsiyelerini biliyorsunuz: Her gün güneş koruması kullanın, şapka takın, koruyucu kıyafetler giyin ve gündüzleri 11:00-15:00 arasında güneşe çıkmaktan kaçının.
Yıllar önce sadece güneş koruma faktörünün yeterli olmadığını fark ettim. Yaptığım çalışmalarla güneş koruyucuları antioksidanlarla desteklemenin bu koruyucuların etkilerini artırdığını gördüm. Antioksidanlar üzerinde daha çok çalıştıkça hepsinin eşit yaradılışa sahip olmadığının ve her gün yenilerinin keşfedildiğinin farkına vardım. Ancak aralarında en etkin olanı narın kırmızı taneleriydi.
NARIN GÜCÜ
Nar, yeşil çayın içerisindeki antioksidanlardan da güçlü ellagik asit adı verilen bir antioksidan içerir. Bir çalışmaya göre nar sularında kırmızı şarap ve yeşil çayın üç katı antioksidan aktivitesi mevcuttu. Araştırmacılar, nardaki üç bileşene dikkat çekiyordu; kabuktaki tanenler, çekirdekteki antokyanin ve ellagik asit. Çok uzun zaman önce narın anti-enflamatuar etkileri biliniyordu. Antik zamanlarda Hipokrat, bu Hint ve Afrika yerlisi meyvenin tıbbi güçlerini tanımlamıştı. Yunanlılar tarafından bronşitten ishale kadar pek çok enflamasyonun tedavisinde kullanılmıştı. Diğer medeniyetler de astım ve damar sertliğinde ve hatta yaralanmadan sonra kemik iyileştirmesinde nar kullanıyorlardı.
Nar ayrıca virüslere karşı da etkilidir; temas anında virüsleri yok edebilir. Özellikle hücrelerin serbest radikallerden korunmasında da faydalıdır.
CİLDİ KORUYAN HORMONLAR
Nardaki güçlü antioksidanlar, hücrelerdeki DNA'yı serbest radikallerden koruyan doğal antioksidan glutathionun etkinliğini artırır. Glutathion ayrıca, cildi koruyan östrojen gibi hormonların geri dönüştürülmesinde de önemli rol oynar.
Ellagik asit gibi polyphenoller, hücrelerin kontrolsüz biçimde büyümelerine neden olan zararlı enzimlerin oluşumunu da dizginler. Bu, kanseri önleme açısından önemlidir çünkü kontrolsüz hücre bölünmesi kanserin işaretlerinden biridir. Belirli enzimleri dizginleyen ellagik asit ve diğer polyphenoller, hücre dönüşümünü düzenleyerek, hücrelere normal süreç içerisinde bölünme ve tam olarak gelişebilme imkanı sunar. Ellagik asidin ayrıca hücre zarını kuvvetlendirerek serbest radikal akınlarına karşı korunma gücünü artırdığı ve su kaybını azalttığı düşünülmektedir.
Narın güneş koruma faktörlerinin etkinliğini artırdığını kanıtlamak için bağımsız bir laboratuvardan, dördü nar özlü ve dördü nar özsüz olmak üzere sekiz farklı güneş koruma faktörü formülünü test etmelerini istedim. Nar özü eklemek formülün koruma faktörünü yüzde 20 oranında artırdı. Daha sonra formülleri, kullanıcılarda narın ağız yoluyla alınmadan önce ve alındıktan sonra beş gün boyunca test ettik. Güneş koruma faktörünün etkisi, ortalama yüzde 25 artmıştı.