Israrla ve inatla terörü siyasallaştıracak, terör örgünün ajandasını demokratik çözüm adı altında dayatacaksınız... Devlet de ısrarla "Terörle aranıza mesafe koyun. Silahla siyaset bir arada olmaz" diyecek... Haliyle, demokrasinin, ayrılıkçı hedefler için araçsallaştırılmasına izin vermeyecek. Sonra... Örgütün belirlediği isimler üzerinden yıllardır sergilenen bu oyunda bir taraf masum (PKK terör örgütünün siyasal uzantıları) diğer taraf ise (Devlet yani İçişleri ve Adalet Bakanlıkları) kusurlu gösterilecek!!!
Bakınız...
"Kent Uzlaşısı" projesi ile CHP kontenjanından seçilen DEM'li Esenyurt Belediye Başkanı'na görevden el çektirilmesi sonrası gelişen tepkiler her bakımdan incelenmeye değer. Meselenin yerleşik CHP dinamikleri ve ciddi iç hesaplaşmaya dönüşen boyutları kadar merkezi devlet sisteminin işleyişine ilişkin yönleri de söz konusu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, İstanbul BB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ve eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Esenyurt odaklı hamleleri, her bir siyasal aktör açısından açıklanabilir incelikler içeriyor. Önceki yazımızda bu noktaya değindiğim için şu kadarını hatırlatmakla yetineyim... Söylem "demokrasi, seçilmiş isim vb." eksenine oturtulsa da gerçekler Özel-İmamoğlu-Kılıçdaroğlu arasındaki politik bilek güreşiyle doğrudan ilintili. Olup bitene teğet geçen Ankara BB Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise şimdilik "ne şiş yansın ne de kebap!" aşamasında. Neticede Esenyurt'u siyaseten koruma altına alan CHP, geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da yaptığı toplantıda bir yol haritası çizdi. Meydanlarda bulunmaktan cezaevi ziyaretine kadar uzanan aksiyon plânı geliştirdi.
Şimdi CHP'deki mesele... Hamasetin ve kısa süreli destek ziyaretlerinin ötesinde, çakma CHP'li bir isme sahip çıkıldığı kadar orijinal Kandil'li-DEM'li isimlere ne derece, ne süreyle ve nasıl sahip çıkılacağında düğümlenmekte. Kürt kökenli seçmeni etkilemek amacıyla sergilenen dayanışmanın samimiyeti bir yana, kendi içinde "fabrika ayarlarına dönmekten" bahseden CHP'li damarın varlığı bile artçı şokların habercisi... Yani, DEM'lenmek isteyenler, CHP'deki özgül ağırlığını yitirme, en azından tartışmaya açtırma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir!
Unutmadan... Sn. Özel, Ahmet Türk'le birlikte fotoğraflı mesaj vermek için Mardin'e hareket etmeden önce "Demokrasilerde sözün bitmemesi lazım" dedi. Amenna! Maalesef işi, sözün bittiği yere getiren DEM'lilere -bu ana dek- tek kelime etmedi!
***
MADALYONUN ANKARA CEPHESİ DE PARÇALI BULUTLU...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin paradigma değişikliği içeren çıkışı ile kayyum atamaları arasında bağ kuranlar, bu tabloyu çelişki olarak nitelendirdi. Oysa durum farklı. Sn. Bahçeli terör örgütünü lağvetmekten, birlikte yeni Türkiye Yüzyılı inşa etmekten söz ederken... Kandil patentli DEM'liler, terör örgütünün amaçları doğrultusunda yerel yönetimler kanalıyla yerel özerklik hayallerini hayata geçirmekten geri durmuyorlar. Devlet Bey'in çağrısındaki gibi terör örgütü bitirilse, bugünkü aktörler ya doğal yollarla tasfiye olacak ya da marjinalleşecek terör örgütünün aparatı olduklarını alenen kabul edecekler!
Tabii bu arada, İçişleri Bakanlığı veya AK Parti'li siyaset ehlinden daha açık ve net anlatım beklendiğini de kayda geçirelim. Örneğin Ahmet Türk, Mardin'de ilk kez görevden alınmıyor. Lakin hakkında verilen hapis cezası 6 ay öncesine ilişkin ve nihai onay sürecinde. O günden bugüne kayyum atamasını gerektiren nedenlerin hukuk devleti mantığı içinde güçlü bir dille izahı büyük önem taşıyor. Bana kalsa, terörle iltisak bile seçilme yeterliliğine mani olmalı, aynı gerekçe ile görevden el çektirilmesi kararı da demokrasinin koruma refleksi olarak okunmalı
Gel gör ki... Kayyum kararları iç ve dış siyasette kolayca malzeme haline getirildiği için kamuoyu yönetimine ekstra özen gösterilmeli. Türk'ün, Kürt'ün, kendisini bu topraklara ait hisseden herkesin Cumhuriyeti ideali için doğan umut ışığı karartılmamalı.