21-26 Eylül 2024. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da katılacağı BM Genel Kurulu bu kez, kritik uluslararası krizlerin seyri açısından gösterge olacak.
Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail soykırımına uğrayan Gazze ve Filistin'in geleceği, Suriye'de kalıcı barışın tesisi...
Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşmeye açık olduğunu söylemiş, ön şart ileri sürmemişti. Esad ise Halk Meclisi'nde önceki gün yaptığı konuşmada, "Egemenlik" şartını yineledi ve Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığına değindi!
Gelecek planlaması adına önemli bir hususu özellikle belirtmek durumundayız:
Erdoğan'ın Şam'a dönük çağrısı, "Türkiye çok istekli, masaya şartları koyalım" havasına dönerse... Yani, Erdoğan'ın iyi niyeti zafiyet olarak okunmaya kalkışılırsa bu, büyük bir hata olur.
Kabul edelim ki...
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın altyapısını kurduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın onay verdiği şekliyle Türkiye, yakın zamana kadar sorun yaşadığı ülkelerle yeni bir ilişki formatı hayata geçirdi. Körfez'den Mısır'a kadar bu hamle, ilk neticelerini de verdi. Şimdi hem siyasi hem de istihbarı diplomasi dönemindeyiz. Örneğin, Suriye ile normalleşme için şöyle bir yol haritasından bahsedebiliriz:
İstihbarat Teşkilatlarının başkan yardımcıları düzeyinde nabız yoklaması.
İstihbarat başkanlarının bir araya gelerek müzakere zemini oluşturması.
Şartlara göre, Dışişleri ve Savunma Bakanlarının görüşmesi ve müzakere çerçeve belgesinde uzlaşması.
Mutabakata varılması halinde liderler seviyesinde sıcak temas.
Elbette...
Bir uluslararası toplantı marjında iki devlet başkanının tokalaşma fotoğrafı vermesi ise bütün bu sürecin herhangi bir noktasında gerçekleşebilir!
Hatta siyasi iklim el verirse... Putin arayıp da Esad'a "Daha fazla uzatma" derse sürpriz buluşma ihtimali de olabilir.
Peki, bundan sonrasında ne beklenebilir?
Her şeyden önce Astana Formatı canlandırılabilir.
Türkiye-Rusya-İran liderlerinin katılımıyla başlatılacak zirvelere, bir yerden sonra Suriye tarafının da katılımı teşvik edilebilir.
Biliyoruz ki Rusya, Ankara- Şam hattında normalleşmeye ev sahipliği yapmaya istekli. Bir bakıma Moskova, Putin ve Zelenski arasında barış masası kurmak isteyen Ankara için, Türkiye-Suriye arasında benzeri rolü oynamak istiyor.
Kayda geçirmemiz gereken bir husus daha var...
İran, yaşadığı ekonomik ve stratejik sorunlara rağmen Suriye sahasında hala etkin. Eskisi gibi hâkim oyun kurucu olmasa da İran, bölgedeki dengeleri bozabilecek aktör konumunu sürdürüyor. Bu nedenle, Ankara ile Şam arasındaki yakınlaşma arayışında, İran'ın dışarıda bırakılmasının maliyeti, sürecin içinde yer almasına kıyasla daha fazla!
Özetle..
Bölgesel krizlerin, küresel güçlerin bilek güreşi arenasına dönüştüğü bir ortamda Türkiye hem uluslararası sistemin adaletsizliğini sorgulamasıyla hem de birikmiş meselelerini çözme iradesiyle tarihin doğru noktasında yer alıyor...