Bugün iki stratejik konuyu hem yakın tarihin penceresinden hem de gelecekte yaşanabilecek gelişmeler bakımından ele almak istiyorum.
Tarih 3 Ekim 2005. AB-Türkiye ilişkileri yüksek tempolu seyrediyor. Brüksel, "Müzakere Çerçeve Belgesi" sunuyor. Ama durun bir dakika!" Öncesinde, iki kritik talep masaya sürülmek isteniyor… 1- Sınır aşan sular için uluslararası bir rejim. 2- Alevilerin azınlık olarak tanınması! Mevzu derin. Biz, "su meselesi" ile devam edelim. Küresel ısınmanın tüm dünyayı etkilediği bugünlerde Türkiye'de "su deyince" aklımıza Irak ve Suriye de geliyor. Her iki ülke de Fırat ve Dicle'ye mutlak bağımlı. Merhum Turgut Özal, bu iki ülke için sınırda 500 metreküp/sn su bırakılması sözü vermişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kuraklık şartlarına rağmen bu sözü sürdürmeye gayret gösterdi.
Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz hafta Irak'tan gelen üst düzey bir heyetle "Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat Zaptı" imzalandı. Irak Merkezi Hükümeti ile atılan imzalar tarihi nitelik taşıyordu. Elbette Irak deyince, "bırakılan suyun miktarı" iki ülke ilişkilerinin en hassas başlıklarından biri. Irak tarafı yıllardır bir anlaşma ile Türkiye'den su garantisi istiyor. İklim değişikliği dinamikleri ise buna imkân vermiyor. Ancak Türkiye, meselenin kaynağına iniyor. Irak'ta vahşi sulama yöntemleri yanında açık kanaldan akıtılan suyun yarısının buharlaşması temel sorunu oluşturuyor. Atık su yönetimi veya geri dönüşümü hiç yapılamıyor. İşte bu nedenle Türkiye, komşu ülkeye "Altyapı iyileştirilmesi, etkili su idaresi ve finansal modelleme" önerdi. Suyun verimli kullanımı noktasında Bağdat da bu formüle sıcak baktı ve hatta Türk şirketlerinin devreye girmesini de kabul etti.
Gelelim diğer mühim konuya…
"Kalkınma Yolu." Özünde, Basra Körfezi'nden (Fav Limanı) Türkiye sınırına (Ovaköy'e) uzanan demiryolu/ karayolu hattı. Ve esasen bir Irak projesi. Irak'ı, Türkiye üzerinden Avrupa'ya, hatta tüm dünyaya bağlayacak bir projeden söz ediyoruz. Bu stratejik değerdeki yol, Ankara için de Ortadoğu ve Körfez'e seri erişme olanağı sağlıyor. Projenin aynı zamanda "güvenlik boyutu" da söz konusu. Refahı artıracak mega yatırım, doğal olarak emniyetli bir koridor oluşturulmasını, terör örgütlerinin sahadan temizlenmesi zaruri kılıyor!
Kalkınma Yolu, 5 aşamadan oluşuyor. Fav Limanı Basra bağlantısı, Basra'dan Musul'a hat çekilmesi, Musul'dan Bölgesel Kürt Yönetimi'ne ulaşılması en mühim merhaleler. Şu anda yolun, Bölgesel Kürt Yönetimi sahasında hangi güzergâhtan geçeceği tartışılıyor. Türkiye ise bu iç meseleye müdahil olmamayı tercih ediyor ve sadece projenin gerçekleşmesine odaklanıyor. Irak makamları, Kalkınma Yolu'nun Türkiye'ye bağlantı koordinatlarını verdiği anda, ilk etapta 100 km'lik demiryolu inşası planlanıyor. Ki oldukça dağlık ve zorlu arazide yapılacak bu yol projenin önemli eşiklerinden biri olarak görülüyor.
Diyeceğim o ki…
Ülkeler, mutlak manada komşusunu seçme hakkına sahip olamıyor. Reel jeopolitik şartlarda coğrafyanın ve tarihin getirdiği fırsat ve risklerin aynı anda gözetilmesi gerekiyor. Türkiye, uzun yıllar sonra yeniden, kendi önceliklerine göre, bölge ülkelerine abilik dayatması yapmadan öncülük ederek ilerliyor. Evet! Kim ne derse desin yeni bir dünya kuruluyor. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi, "Daha Adil Bir Dünya Mümkün!" Yoksa? Bu kadar adaletsiz ve modern sömürgecilik dünyasında zengin ülke olabilirsiniz fakat zengin yaşayamaz, zengin kalamazsınız!