Bu yıl "Asgari Ücreti" belirleme çalışmaları, geleneksel doğasından farklı seyretti. Çok sayıda kişi ve kuruluş erken yorumlar yaptı, değişik seviyede beklentiler oluşturdu. Hatta Çalışma Bakanlığı, Türk-İş ve TİSK arasında kalması gereken kimi özel hususlar da genellikle yanlış algıya sebebiyet verecek şekilde dışarıya taştı. Oysa "Hükümet-İşçi-İşveren" arasındaki ücret pazarlığının belirli bir noktaya kadar getirilmesi ve sistemin yapısı gereği Cumhurbaşkanı'nın son sözü söylemesi teamüldendir.
Adı üstünde, "asgari ücret." Yani "asgari geçim ücreti" değil. Peki ya ne? Asla, altına inilemeyecek ücret tabanı. Nitekim... Asgari ücretle çalışanlar, asgari ücrete yakın ücret alanlar, işçilik maliyetini gözeten işverenler ve çok sayıda hesap ve işleminde asgari ücreti baz alan kamu idaresi, bu kritik eşiği hem insani hem iktisadi yönleriyle derinden yaşıyor.
Günümüzün enflasyonist ortamında asgari ücretin ulaşacağı düzey haliyle dar ve sabit gelirlilerdeki refah kaybının telafisi açısından hayati önemde. Tabii bir o kadar da işverenlerin rekabetçi üretim düzeyinin sürdürülebilir kılınması ve istihdamın korunması da gerekiyor.
Üç tur görüşmeye sahne olan asgari ücretin nihai halini alması, 13 Aralık pazartesi gününe endekslendi. Taraflar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a çıkacaklar. Müzakerelerde ulaşılan aşamayı, karşılıklı olarak tezlerini anlatacak ve rakamsal tekliflerinin gerekçelerini sunacaklar.
"İyi de... Bugüne kadar asgari ücret görüşmelerinde neler yaşandı? Hangi veriler kullanıldı ve iş nereye vardı?"
Burada, kitabın ortasında ilk hususu paylaşalım. Zira pek bilinmiyor. Üzerinde öylesine baskı kuruldu ve haksızlık yapıldı ki TÜİK, ister istemez geri planda ve teknik sınırlarda kalmayı tercih etti. Buna karşın, asgari ücreti tespit edecek komisyona gönderilen hesaplamada, en az 3.500 TL alt sınırından başlanmasına ilişkin formül dikkati çekiyor.
Unutmadan...
TİSK için "3.100 TL önerdi", Türk-İş, "3.900 TL dedi" iddiaları doğru değil.
İşin doğrusu, ortaya atılan rakamların dayanağı bambaşka. Mesela bir 3.190 TL var ve o, Türk-İş'in ölçtüğü açlık sınırı. Veya 3.900 TL var, o da yine Türk-İş'in yaşam maliyeti göstergesi.
Şu kadarını söyleyeyim...
TİSK bünyesinde, "3.250 TL yeter" , "3.500 TL'yi geçmeyin" diyenler, Boğaz'daki restoranda, bir masanın hesabı kadar tutarı işçisinden esirgemeye meyilli patronlar yok mu? Elbette var. Ancak, TİSK adına masaya oturan Burak Akkol'un tutumu hakkında, Türk-İş'in değerlendirmesi -şaşırtıcı ama gerçek- pozitif.
Özetle bu şartlar altında...
Yazımın girişindeki eleştirimin bir bölümünü üstlenerek, asgari ücretin 4 bin liranın altında kalmayacağını, kalmaması gerektiğini bir kenara not edelim.
***
CHP, DİYARBAKIR'A NASIL GİDECEK?
"Şimdiye kadar Ankara'dan nutuk attık. Ama sizin ayağınıza gelmeyi ihmal ettik" mesajı ile önceki gün Şanlıurfa'da saha çalışması yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, bağlantılı Diyarbakır seyahatini ertelediği duyuruldu.
Peki, ama neden?
Acaba Kemal Bey, "dostlarımızla iktidar olacağız" söyleminin hâkim ortağı HDP'den bir sinyal mi aldı? Yoksa doğrudan Diyarbakır Anneleri'ni ziyaretle sınırlanacak bir programın, ittifak bileşeninde yaratacağı komplikasyondan mı çekindi? Yani... Diyarbakır'a -güya- bilahare kapsamlı bir temas trafiğiyle gidileceği vurgulanarak, HDP'yi memnun edecek faaliyetler ile HPD mağduru Diyarbakır Anneleri'ni aynı programda dengeleyecek siyasal cinlik mi tasarlandı?
Ama...
Neresinden bakılırsa bakılsın Kemal Bey'in, partisinin adındaki "halkı" bir nebze de olsa hatırlaması, ABD veya AB Büyükelçilerinden medet ummasından evlâdır!