Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

AİHM’in çelişkileri karşısında Türk yargısının duruşu

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 2021'i demokratik ve ekonomik reformlar yılı ilan etmesi, AB ile pozitif gündem oluşturma niyetini açıklaması, hazır kıta bekleyen belirli çevreleri (!) hareketlendiriverdi. Reform iradesini, ana ekseninden ziyade, seçili isimlerin devam eden hukuki süreçlerine indirgeyen bu zinde merkezler, algı yönetiminin altyapısını da kurgulayıverdiler. "Yapacaklarınız, ancak Demirtaş ve Kavala dosyaları bizim beklediğimiz gibi sonuçlanırsa değerlidir, aksi takdirde karşılığı yoktur" demekle kalmadılar, bu dayatmalarına uluslararası taraftar da bulduklarını ileri sürdüler...
Gelin şimdi, şu genel bilgilere ve suçlamaların kapsamına bir bakalım:
Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak, Nitelikli Kasten Adam Öldürme, Kasten Adam Öldürmeye Teşebbüs, Yağma, Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma...
Konu ne?
6-8 Ekim olayları olarak bilinen bölgesel- etnik temelli kalkışmaya çağrı ve ardından yaşanan kanlı hadiseler...
Peki, güncel manada sorun nereye evrilmekte?
Tabii ki AİHM'in son kararına ve çelişkili yaklaşımına...
Mesela...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki...
"HDP'nin (S. Demirtaş'ın) halkı sokağa çıkmaya çağırması, Türkiye'nin güneydoğusunda zor bir durum yaratmış ve bir dizi aşırı şiddet vakası meydana gelmiştir!"
Lakin...
Aynı AİHM, şiddeti kabul ettikten sonra, sorunlu bir yorumla bu çağrıların "siyasi söylem sınırları içinde kaldığını" savunuyor!
AİHM bir yandan yargılama öncesi tutuklamayı makul ve meşru bulurken, diğer yandan yakın tarihte verdiği kararında bu kez "tutuklamada yetersiz gerekçe" tezine sarılıyor.
Bununla kalmıyor, içtihatlarını da göz ardı ediyor. Yani, Demirtaş başvurusunu ele alırken başka bir dosyadan ceza aldığını, hakkında çok sayıda dava olduğunu ve bu davalarda çok yüksek miktarlarda cezalar istendiğini hesaba katmıyor!
Özetle..
AİHM kararı orada, terör örgütü ile iç içe geçen çağrı sonrası şiddet ve kanla sonuçlanan olaylar da burada durmakta!
Demirtaş ise konumunu hukuka ve siyasete göre değil, teröre göre hizalamış görünmektedir!

***

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz


TÜRKİYE VARLIK FONU...

Ben, kendilerine de tavsiye ediyorum. Özgüvenli biçimde, "Kurumsal yapıyı, hedefleri ve neticelerini" halka anlatmalarında fayda olduğunu söylüyorum.
Türkiye Varlık Fonu (TVF), varlığa dayalı bir kalkınma fonu. Öyle ki bugün ayrı bir siyasi partiyle yol bulmaya çalışan eski bir bakan bile Malezya'daki fonun "misafiri" olarak bu tarz oluşumları incelemiş, hatta beğenmiş!
TVF hali hazırda, "Finansal hizmetler, enerji, ulaştırma, lojistik, madencilik, şans oyunları, teknoloji, telekomünikasyon, tarım, gıda, gayrimenkul" sektöründen 23 şirket, 2 lisans ve taşınmazlardan oluşan varlık portföyünü yönetiyor.
Kamuoyunun not vereceği kriterler ise 4 başlıkta toplanıyor:
1- Portföyünde bulunan varlıkların değerini artırabiliyor mu?
2- 2023 ve diğer uzun vadeli hedefler doğrultusunda cari açığı azaltacak yatırımlara destek oluyor mu?
3-Türkiye'nin uluslararası ekonomik hedefleri doğrultusunda, ulusal şirketlerden bölgesel ve küresel liderler çıkarmayı başarabiliyor mu?
4- Finansal piyasalarda derinliği artırıcı adımlar atabiliyor mu?
Çok yakında TBMM'ye sunulacak rapor, TVF'nin öne sürüldüğü gibi borçlandığını mı yoksa kuruluş felsefesinin gereğini mi yaptığını ortaya çıkaracaktır.
Bekleyip görelim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA