Hepimiz, bir bilim kurgu filminin setinde veya bir sosyal deneyin parçası gibi hissetmeye başladık. Ütopik romanlardaki senaryoların gerçek olması bir yana böyle bir acının tam ortasında olmak da şoke edici.
Zira konu, "hayati!"
Ve aynı zamanda "hayatın devamlılığıyla" da doğrudan bağlantılı.
Yani...
Bir yandan yeni tip koronavirüs salgını ile tıbbi alanda her türlü mücadele verilirken, diğer yandan toplumun dinamizmi ve ekonominin canlılığı da korunmak zorunda!
An itibariyle...
Sağlık Bakanlığı'nın gayretleri, hastalığın yayılmasını olabildiğince önlemek ve en kısa zamanda düşüşe geçmesini sağlamak üzere. Bu iradenin netice verebilmesi ise mutlak manada "teması azaltmaktan ve tedbiri artırmaktan" geçiyor.
Bilgi eksikliği, ilgisizlik, duyarsızlık, özünden kopmuş kadercilik, neme lazımcılık... Adına ne derseniz deyin, "hayat eve sığar" çağrısının yüzde 100 karşılık bulmaması, bu virüs belasından kurtulmanın süresini uzatacak, her biri birbirinden kıymetli canları alacak, tüm insani ve ticari zincirin kırılmasına yol açarak, katlanılacak ortak maliyeti ciddi oranda artıracak.
Bilinen öyküdür.
Satrancın mucidi, Hint kralı tarafından ödüllendirilmek istenir. "Dile benden ne dilersen" sözü üzerine mucit, "Bulduğum bu oyunun birinci karesi için bir buğday, ikinci karesi için iki buğday, böylece her karede, bir önceki karede aldığımın iki misli buğday istiyorum" der. Başlangıçta küçümsenen bu hesap, günümüz dünyasının 33 yıllık buğday hasılatına denk gelen bir büyüklüğe ulaşır. Yani, çarpan etkisi ile artan bir tablo ortaya çıkar. Koronavirüs salgınındaki tırmanma eğiliminin, tavizsiz uyulması gereken kurallar gözardı edildikçe katlanarak zirveye çıkacağı çok açık. İşte bu yüzden, yüzleştiğimiz riski fırsata çevirmemiz de mümkün, kayıp yıl hüznü yaşamamız da.
Eldeki veriler, farklı projeksiyonlar nisan ayında kontrol altına alınabilecek salgına en geç haziran ayında "yeni normale" geçişe işaret ediyor. Bu kritik eşiği aşabilirse, Türkiye hem devlet ve millet bağışıklığı bağlamında dışsal şoklara karşı kalıcı direnç geliştirmiş olacak hem de tüm kutuplaşma iddialarını altüst ederek yerli ve milli kabiliyetlerini ulusal çıkarlar etrafında buluşturabilecek. Halihazırdaki motivasyonla aşı geliştirmeye, solunum cihazı ve yerli tanı kiti üretmeye yönelen Türkiye, geleceğin dünyasının tehditlerine karşı daha hazırlıklı hale gelecek.
Ve son bir nokta...
Yazıya da yansıttığım karikatürün kısa ama sarsıcı biçimde özetlediği gibi...
Kovid19 dalgası her ülkenin kıyısına çok sert vurdu. Lakin bu dalganın kırılması bizim elimizde. Aksi takdirde arkadan gelen dalga küresel durgunluğa dair alarm zilleri çaldıracak kadar büyük. İşte bu nedenle, Türkçe tercümesi ile "Ellerinizi yıkadığınızdan emin olun. İşte o zaman her şey daha iyi olacak."