Sözlükteki tanımı itibariyle, "Vebal: Günah doğuracak ve insanı âhiret azâbına sürükleyecek ağır sorumluluk" anlamına geliyor.
Peki ya "siyasetteki vebal?"
Yeni ve farklı olma iddiasında veya gelecek vaadinde bulunmak, vebalden kurtulmak anlamına mı gelir, yoksa vebale girmek manasına mı?
Bir bilen (!) olarak başlayan siyasi yolculukta "tefekkür etmek" yerine "bir bölen" çizgisine savrulmak vebal değil midir mesela?
Felsefi açıdan bakıldığında birlik kavramı "nizamla" aynı düzlemde buluşurken, çokluk kavramı özünde "ihtilafı, hatta dağılmayı" içerir.
AK Parti'nin birliğinden türetilmekte olan siyasi hareketleri, öne sürdükleri gibi ilkesel temelde bütünleşme çabası gibi mi okuyacağız, yoksa tefrika gibi mi yorumlayacağız?
İşte bütün mesele de burada.
Kendince gerekçelerle alternatif siyasi devinim içine girenlerin, mücadeleyi içeride değil de dışarıda vermek istemesi partiler tarihimizde benzerine çokça rastlanan örneklere işaret etmekte.
Kuşkusuz, kurucu değerlerden uzaklaşmaya dair eleştiriler hassas ve önemlidir. Bu noktalardan hareket edilirken "demokrasi, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, insan hakları, siyasi ahlak" başlıklarına sığınılması da şaşırtıcı görülmemelidir. Zira... Ana gövdeden kuruyup düşen dalların filizlenmesi neredeyse imkansızdır. Diyelim ki o dallardan biri hayat belirtisi göstermiş ve canlılık kazanmış olsun, bu halde dahi "eldeki birin, daldaki ikiye tercih edildiği gerçeği" gözardı mı edilecektir?
Adı şu ya da bu olabilir. Yaldızlı cümlelerle ifade ettiği tüzüğünde, yığınla sempatik kavram dizisi de sıralanabilir... Günün sonunda, mesele "iktidarı meşru yollardan ele geçirmekte" düğümlenir. İktidara karşı bayrak açan yeni parti kurucuları da "söylem-eylem çelişkisinden" istisna değildir.
Doğrudur, Türkiye'de seçmen sosyolojisi değişmektedir. Gezi olaylarının terörize boyutu ayıklandığında geriye kalan kısmında ihmal edilmemesi gereken düşünce ve davranış kalıpları söz konusudur. Sosyal medya, yeni gerçekliğini üreterek, kitleleri zaten inanmaya meyilli olduğu anlarda ve alanlarda acımasızca operasyona tabi tutmaktadır. Devleti yönetenlerin hata payları veya tutarsızlıkları da bu iletişim sosyolojisine malzeme sağlamakta, bilhassa gençleri basmakalıp muhakeme tarzıyla şekillendirebilmektedir.
Nitekim ...
Ülkeyi yöneten kadrolar kamu yönetiminden medya düzenine, iş aleminden farklı toplum kesimlerine kadar (kadınlar, gençler ya da Kürtler, Aleviler) her boyutta olup bitenin farkında ve pro-aktif olmanın bilincindedir. Ancak devlet organizasyonunun hantallığı, sistem değişiminin sancıları, ideolojik direnç gösterenlerin varlığı, doğru reçetelerin beklenen hızda neticelenmesini güçleştirmektedir.
Ve tartışmasız biçimde insanı merkeze alan, adalet duygusu ile tahkim eden, refahla besleyen yönetimlerin ömrü uzundur. Kaldı ki rakip siyasi oluşumların meşruiyet arayışları da bu ortak paydada toplanmaktadır.
Lakin...
Önümüzdeki yıllar, gerek bölgemizde gerekse dünyada kaotik şartların hakim olacağını, bu risklere karşı koymanın güçlü, test edilip onaylanmış liderlik gerektirdiğini göstermektedir. Sanırım bu nedenle liderliğin demokratik karakterini güçlendirecek hamleler, milletin yenilerle olan mesafesini tayin edecektir!