Güncel olması bakımından aşağıdaki soruya bulunacak cevap, gerek sistemin işleyişi gerekse siyasi mutfak çalışması adına kimi ipuçları verebilir...
"Cumhurbaşkanlığı makamı ile AK Parti Genel Başkanlığı pozisyonu mutlak örtüşmek durumunda mıdır?"
Muhalefetteki unsurların peşin hükümlü yaklaşımlarına bakarsanız, Cumhurbaşkanı ile AK Parti Genel Başkanı arasında hiçbir fark yoktur ve olamaz da!
Acaba, hayatın gerçekleri de böyle mi söylüyor?
Cumhurbaşkanı'nın, termik santrallerin bacalarına filtre takılması zorunluluğunu erteleyen yasa hükmünü veto etmesini klasik ezberleriyle yorumlama kolaycılığına kapılanlar, hâlâ ne olup bittiğini anlayabilmiş değiller.
Oysa bu karar...
Türkiye'ye özgü hükümet sisteminin geleceğine dair teamüllerin oluşması bakımından dikkate değer boyutlar içeriyor.
***
Yine aynı örnek üzerinden gidilecek olursa...
Cumhurbaşkanlığı'nın kurumsal işleyişindeki yaklaşım ve öncelikler, AK Parti Genel Merkezi ve Grup Başkanlığı'nın çalışma ve değerlendirme biçimiyle yüzde 100 aynı düzlemde buluşmayabiliyor. Neden?
Çünkü...
Devlet meseleleri ile siyasi meseleleri masaya yatıran kadroları tek tek ele almak gerekiyor.
Ayrıca...
Külliye'deki, Genel Merkez'deki ve Meclis'teki isimlerin bu dönemde atanmış veya seçilmiş olmaları bile karar alma süreçleri açısından genellemeler yapmaya izin vermiyor.
Nitekim...
Siyasetin, devletle milletin kesişim kümesinde tezahür ettiği anlarda, Cumhurbaşkanı'nın liderliği hassas biçimde devreye giriyor.
Yani...
Cumhurbaşkanı hem memleketin kaderini ilgilendiren dosyaları hem de AK Parti'nin milletin gözü kulağı olma fonksiyonunu aynı anda gözeten kimliği ile özellikli konumda duruyor.
***
Son veto olayı, arka plandaki farklı bakış açıları, konunun önem derecesi ve ilgili bilgilerin aktarımı yönüyle bir dizi mesaj da içeriyor.
Siyasetçi için üretimin devamlılığı, istihdam vb toplumsal baskı unsuru olabiliyor.
Devlet yöneticisi ise üretim, istihdam faktörlerinin yanında yasanın ruhuna, önceki uygulamalara, özel sektörce taahhüt edilen çerçeveye, kamudaki iyi niyetin sınırlarına ve en önemlisi torunlarımızdan ödünç aldığımız çevreye ilişkin kriterlere de bakıyor.
Her aşamadaki verinin kıymeti ile risk analizi birlikte yorumlanıyor.
Ve Cumhurbaşkanı, kim ne der diye spekülatif unsurlara takılmadan, milleti önceleyerek, devletin eşgüdümünü gözeterek, siyasetçiyi, bürokratı, iş insanlarını yine ve yeniden düşünmeye sevk edebiliyor.
Doğrusu...
Hiç de fena olmuyor.