2010 yılındaki anayasa değişikliği oylaması sırasında, saatler gece yarısına yaklaşırken, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran madde paketten düşmüştü. AK Parti fire vermişti. Grupta bir hareketlenme yaşanmış, milletvekilleri telaşla TBMM bahçesinde oturmakta olan (o dönem) Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yanına koşmuşlardı. Erdoğan'ın, liderlik gücüne o gece bir kez daha şahit olmuştum. Vekillerden, derhal Meclis Genel Kurulu'na girmelerini ve kalan maddelere sahip çıkmalarını istemişti. "Olanda hayır vardı!" Dün, İstanbul'da cuma namazı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "Telaşa gerek yok!" sözleri bana, 9 yıl önceki duruşunu hatırlattı.
Tabii Cumhurbaşkanı, pazar gecesinden bu yana değerlendirmelerini sürdürürken sessizliğini koruduğu için bilhassa sosyal medyada yığınla spekülasyon üretilmekteydi. Ve o senaryoların tamamını birkaç cümle ile çökertti. Net mesajlar verdi...
AK Parti tabanına "Tek bir oyun bile takipçisiyiz" morali aşılarken, tüm seçmenlere de "Hukuki sürecin işlediğini, YSK'nın bu aşamadan sonra nihai karar sahibi olduğunu" hatırlattı.
Ayrıca...
Cumhur İttifakı'nın oy oranındaki ağırlığına, milletin teveccühüne, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde kazanılan ilçe belediyelerinin sayısına, belediye meclislerinde oluşan yeni dengeye dikkati çekti.
Demek ki ne imiş?
Cumhurbaşkanı, meseleye bakışında tutarlı imiş.
Yani... Şu fani dünyada milletin gücünün üstünde güç tanımadığını söyleyen Erdoğan, bu çizgisinde zerrece kırıklık yaratmayacağını dün tekrar kayda geçirdi.
Ülkeyi yönetme sorumluluğunu göz önünde tutarak, partisinde ve ekibinde iç muhasebe yaparak, AK Parti'ye oy versin vermesin, milletin tamamının hassasiyetlerini gözeterek yoluna devam edeceğini güçlü şekilde ilan etti.