31 Mart seçimlerinin, yerel gündemden giderek uzaklaştığı, ülkenin genel gündemi etrafında tarihi bir tercihe dönüşmekte olduğu görülüyor. Böyle bir ortamda CHP'nin izlediği stratejinin hem parti içi gelişmeler hem de kamuoyuna dönük mesajlar bağlamında analiz edilmesi, "demokratik sol siyasetteki büyük kırılmayı" öngörmekle eşdeğer.
Sandıktaki açık mağlubiyetlerine rağmen son 10 yılda parti içindeki seçimleri kazanma becerisi (!) gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yerel seçimler öncesinde sergilediği duruş ve uyguladığı yöntemlerle, ibretlik örnekleri de siyasi literatüre kazımış oldu. Yani... Mesele, her partide gözlenebilecek aday belirleme tartışmalarının ötesinde ve hayli derin. Tepkiler, istifalar, yürüyüşler, açıklamalar... Bütün bunlar gösteriyor ki...
Kimlik ve mezhep siyaseti CHP'yi, genetiği ile oynanmış organizasyona dönüştürüyor.
Kemal Bey, partinin yetki kurullarında, önden yüklemeli taktikleriyle, kendisine yakın isimler üzerinden suni başlıklar oluşturup, tarafları birbirine hırpalatıyor. Günün sonunda genel bir yetki alarak, başlangıçtaki senaryosunu hayata geçiriyor.
Devletin derinliklerine angaje olduğu izlenimi veren kişi veya kurumlara özel güçler vehmederek, onlarla görüşmelerinden sonra siyasi kararlarını olgunlaştırabiliyor.
Tüm hesabını yine Kurultay üzerine yapıyor. Lakin gelişmelere göre... Bugün belirlediği isimlerden birine, genel başkanlık koltuğunu devretmek için "kontrollü teslimat" planını da yedekte tutuyor.
Buna karşın... Parti içindeki klikler de boş durmuyor, iç gerilimi dışa taşıyor. Bu aktörler, bir dönem FETÖ'cülerden tedarik edilen araç ve dokümanlar üzerinden yürütülen muhalefetin, karanlık yüzünü deşifre ederek Kılıçdaroğlu'nu zorluyor.