Seçim ortamı, Anadolu gerçeği olan dini grupların, dini kanaat önderlerinin yereldeki etki gücünü bir kez daha düşünmemizi teşvik ediyor. Siyaseten gözetilmesi, devlet idaresi bakımından gözardı edilmemesi gereken baskın bir gerçeklikten söz ediyoruz.
Cumhuriyetin tek partili yıllarında dini kullanan unsurların değil de dini yaşayan tüm insanların hedef alınması şimdiye dek birikmiş sorunların kaynağı idi. 2002'den sonra geldiğimiz noktada, din ile devlet barışının sağlandığını görüyoruz.
Türkiye'de meşru gücü elde etmek için meşru yollar belli ve açık olduğu için dini gruplar, devlette örgütlenme arayışında olmamalı. Ve bu sihirli dengede sivil toplum alanı da soluklanmaya müsait kalmalı.
Dedim ya…
Her seçim, her oyu kıymetli kıldığı için en geniş çevrenin desteği aranırken, konjonktürü fırsata çevirmek yerine herkes yerini doğru tayin etmeli ve irfan-irşat rolünün gereğinden uzaklaşmamalı!