Başkan Tayyip Erdoğan'ın, Fırat'ın batısındaki İdlib'de Rusya ile başardığı güvenlik ve barış diplomasisi Fırat'ın doğusunda da ABD ile ilk neticelerini vermeye başladı.
Esasen, ABD başkanı seçildiğinde Trump, askerlerini bölgeden çekme ve NATO müttefiki Türkiye ile birlikte hareket etme niyetindeydi.
Ne zaman ki Pentagon'dan, daha derininde CENTCOM'dan Suriye Raporu istemeye karar verdi, işte o andan itibaren Trump da eski Başkan Obama'dan kalan, yanlış politika patikasına girdi.
* ABD'nin, Türkiye'ye rağmen terör örgütü YPG ile iş tutması, bunu DEAŞ'la mücadelenin kara gücü gibi sunması, "taktik işbirliğimiz var" diye oyalama manevrasına girişmesi hiçbir şekilde sürdürülebilir değildi.
* ABD Dışişleri ve CIA, YPG ile PKK arasında terör örgütü kimliği ile organik bağlar bulunduğunu kabul ederken, "YPG'ye, PKK'dan uzaklaşın" telkininde bulunulması da ikna edici olamazdı.
* Ve nihayet... Bu ay içinde toplanan MGK'da, Suriye'nin kuzey doğusundan Türkiye'ye yönelen terör tehdidinin, beka sorunu olarak vurgulanması ve meşru müdafaa hakkı çerçevesinde askeri seçenek de dahil olmak üzere tüm önlemlerin alınacağının ilan edilmesi, Türk-Amerikan ilişkilerini oldukça kırılgan bir safhaya taşıdı.
Zaten Ankara son dönemde, geleneksel müttefiklerine endeksli, sabit politikalar yerine ulusal çıkarlarını odağa koyan, çok merkezli dış politika kulvarına girerek, dosta düşmana açık bir mesaj göndermekteydi.
Uluslararası veya bölgesel sorunun niteliğine ve Türk ulusal çıkarlarına etkisine göre izlenen yeni dış politika ne kadar zorlu olursa olsun mutlak gereklilikti. Türkiye, krize ve aktöre göre çözümler üretebilen özgün diplomasisini, "barış, refah, toprak bütünlüğüne saygı, küresel adalet ve insani duyarlılık" üzerine bina ettiği için, klasik "eksen kayması" söyleminin de rafa kaldırılmasını sağladı.