Kabine değişimi gündemi tamamlanmış olmakla birlikte, değişimin etki ve sonuçlarının tamamlandığını söylemek için henüz erken.
AK Parti içinde kan tazelemesi gibi görünse de her bakanın en azından yakın çalışma arkadaşlarını belirlemesi hem hakkı hem de teamüllerin bir gereği.
Ancak, AK Parti'ye hizmet etmiş teknisyenlerin varlığı, onlarla ilgili karar alınmasını güçleştiriyor. Manevi yükler artıyor. Ve ilginçtir, "Ben üzerime düşen fedakârlığı yapayım, takdir siyasi otoritenindir" anlayışı da giderek ortadan kayboluyor.
Bürokratik refleksler, AK Parti'yi etki altına alabiliyor. Oysa temel kuraldır.
"Bakanlığı, Bakan yönetir!" Yani, bürokrasi atanmışlık sınırları içinde kalır, alternatifleri üretir, siyasi otoritenin direktiflerini alır, gerekirse mevzuatı tahkim edecek hazırlıkları yapar ve o noktada durur. Ayrıca siyasi kariyer beklentisine girmez. Hatta, siyasetçiye alternatif olacağım diye "by pass kanalları" açmaya çalışmaz.
Demem o ki...
AK Parti, bugüne kadar devleti yönetti ama devletin kendisi olmamaya çalıştı. Milletin içinden doğdu ve milletin asli unsuru olarak kalmaya gayret etti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın mutlak çizgisi de bu oldu.
İşte bu yüzden...
AK Parti, bürokratlaşmamalı. Bürokratik akılla yönetilmemeli. Siyasi aklı hakim kılmaya, milletin beklenti ve tercihlerine göre politika yapmaya devam etmeli. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin, devleti milletin emrine sunması ideali, bizden gibi görünen bürokratik kadroların devletleşmesine heba edilmemeli.