Ankara'da şöyle tuhaf bir tablo var: Cumhurbaşkanı gündemi etkileyecek tarzda kanaat belirtinceye kadar iktidar- muhalefet ayrımı olmaksızın ilginç bir sessizlik yaşanıyor, sonra inanılmaz bir uğultu başlıyor.
Muhalefet, sadece Cumhurbaşkanı karşıtlığı üzerinden bir bardak suda fırtına kopartırken, iktidar kanadı da ya görüş netleştirmekte geç kalıyor ya da başlangıçta ortaya koyduğu çerçevenin arkasında durmakta zorlanıyor.
Oysa durum bu ölçüde karmaşık değil. Elimizde güncel iki örnek söz konusu...
Birincisi, "dokunulmazlık" meselesi. 90'lı yıllardan bu yana dokunulmazlık dosyaları dönem sonuna erteleniyor. Yani AK Parti hükümetlerinden önce de prensip olarak milletvekilleri hakkındaki fezlekeler TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmüyor. İlgili hukuki işlem, milletvekilliğinin sona ermesinin ardından kaldığı yerden devam ediyor. Bu, neredeyse siyasi teamüle dönüşmüş durumda.
Dokunulmazlık meselesi genel olarak tartışıldığında sadece "milletvekili dokunulmazlığına" indirgenmemesi, yasama- yürütme- yargı ekseninde daha ilkesel ele alınması tezi savunuluyor. Yıllardır konuşuluyor ama siyasetçi dışında hiçbir anayasal organ ya da kamusal kişilik gerçek anlamda hesap verebilirliğe yanaşmıyor. Konu, yeniden alevleninceye dek küllendiriliyor.
Yine dokunulmazlık başlığı açıldığında, siyaseten yapılan hamlelerin ileride başka sorunlara yol açtığı, vekillerin veya partilerin defterini milletin dürmesi fikri öne sürülüyor. Aslında doğru da söyleniyor. Lakin olay "terör" boyutunda ele alındığında, "Aman sabredelim, er ya da geç millet gereğini yapar" demek hiç de kolay olmuyor. Milletin sinir uçlarına dokunan, göz göre göre teröriste yardım yataklık yapan, içeriden, dışarıdan devşirilen güçle "nasılsa bir şey yapamazlar, yapsalar da mağduriyet üretirler, yine biz kazanırız" mantığı ile kurgulanan tiyatroyu seyretmemiz mi isteniyor?
Evet, konjonktürün akımına kapılmayalım, tepkisel olmayalım, bir adım sonrasını da gözetelim. Amenna. Ancak, Cumhurbaşkanı dile getirse de getirmese de bu noktada atılacak adım yok mu yani? Teröre kaynaklık eden, cesaretlendiren, bizzat içinde yer alan kravatlı, döpiyesli teröristleri görmezden mi gelelim? Hiç olmazsa, dosyaların kapağının aralanması, siyasetçi görünümlü terörist hamilerinin savunmalarının alınması gerekmiyor mu? O savunmada bilinen siyasi manifestoları okuyacak olsalar da Meclis'in güncel duruşunun şekillenmesinde, yeni siyasi içtihat oluşmasında ne sakınca olabilir ki?