İçinden geçmekte olduğumuz hassas süreçte, gözden kaçmaması gereken kritik konular birikiyor. Bunları, "Asker, yargı ve HDP" ekseninde okumak mümkün. Bilhassa Kuzey Suriye'deki Ayn El Arab (Kobani) kasabasındaki IŞİD saldırıları bahane edilerek, ülke geneline yayılmak istenen olaylar ve 1990'ları çağrıştıran manzaralar, durup düşünmemizi, psikolojik harp uzantıları ile yabancı istihbarat örgütlerinin kurgularını hesaba katmamızı ve bilançoyu güncellememizi gerektiriyor.
***
"
Asker" başlığından başlayacak olursak... Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Necdet Özel anlatmıştı. "
Resmi internet sitesinde, askerin görev sahasındaki tüm olayları yayınlıyoruz. Böylece geniş arşiv oluşuyor. İleride bir soruşturma gündeme geldiğinde savcılara iletilecek bilgi notlarıdır bunlar. Aynı zamanda bizim bu olaylar karşısında aldığımız tedbirleri de gösteriyor" mealinde konuşmuştu. Ağustos şartlarında özel olarak üzerinde durmayı gerektirmeyen bu ifadeler bugün, askerin yasal koruma isteği ile birlikte değerlendirilince sonuçlar değişiyor. Zira yakın zamanda Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları'na adli soruşturma hallerinde "
güvence" sağlanması yani "
ön izin" mekanizması kurulması, askerin diğer rütbeleri için de somut beklentiye dönüşüyor. Askeri Ceza Kanunu'nda yapılması planlanan neredeyse 20 aydır TBMM'ye gelemeyen düzenleme mevcut şartlarda ekstra önem kazanıyor. Ayrıca tüm hazırlıklarına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin doğrudan sınır ötesi harekâta girme niyeti de bulunmuyor. Org. Özel ile karargâhın önceliğinin sınır güvenliğine ve PKK unsurlarını etkisiz hale getirmeye odaklı olduğu değişik vesilelerle dışa vuruluyor. Hatta asker, Suriye'ye girme planından ziyade çıkış stratejisini önemsiyor! Özetle... Askeri dikkatle izlemekte fayda var!
***
Meselenin "
yargı" boyutuna gelince... HSYK seçimleri öncesinde sergilenen çok parçalı tablo, yürütme ile ilişkilerin esaslarını yeniden tanımlama ihtiyacına işaret ediyor. Klasik yargı zihniyeti, "
Paralel yapıya bile razıyız ama Hükümet'e mesafeliyiz" noktasına kadar savruluyor. Yargı içinde, iradesini gayrimeşru bir üst otoriteye endeksleyen yapı ile meşru siyasi otoritenin neredeyse aynı çizgide tutulması, ideolojik saplantılı duruşu gösteriyor. Maalesef mesleki şövenizm de ağır basıyor. Örneğin, KCK yargılamasını yapan ekip, neredeyse vatanı kurtardığı hissi ile hareket ederken, son tahliyeler yüzünden olayların bu seviyeye geldiğini savunup, Çözüm Süreci'ni yürütenler için "
Bunlara ders oldu" diyebiliyor.
***
"
HDP"ise "
demokratik siyaset iddiasını ve samimiyetini" büyük ölçüde kaybetti. Kitleleri sokağa davet edip, sokağın karanlık pusuları için "
Öngöremedik" demek, "
JİTEM benzeri örgütlerin işi" diye sorumluluktan sıyrılmak mümkün değildir. HDP, akan kanın vebali altındadır ve bundan sonraki temaslarda "
güvenilir aktör" kimliğinden uzaklaşmıştır. Ve daha önemlisi Çözüm Süreci'nden kimin ne anladığı ve hedeflediği ortaya çıkmıştır. HDP, Türkiye'ye demokratik entegrasyonu değil, bölgesel Kürt entegrasyonunu istediğini, silahlı güçlere yaslanan şantaj siyasetinden kurtulamadığını göstermiştir. Netice olarak, Çözüm Süreci de romantizmden uzak şekilde, politik gerçekçilik içinde yeniden yapılandırılmalıdır.