Ankara'da, kritik kurumlarda hassas konular içten içe kaynamaya başladı mı, hayra alamet değildir.
Dikkatlerin Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasına odaklandığı günlerde bu tarz gelişmelere tanık oluyoruz. Örneğin yüksek yargıda tam bir taktik savaşı yaşanıyor. Sonbahara göre planlama yapıldığı iddia ediliyor.
Hatırlanacağı gibi Yargıtay'ın yapısında ve çalışma usulünde değişiklik öngören yasa, 28 Haziran'da yürürlüğe girdi. Yasanın en önemli yönü "Birinci Başkanlık Kurulu"nun yeniden belirlenmesi idi. Kurul, iş yükünü göz önüne alarak, ceza ve hukuk dairelerinin sayısı ile bu daireler arasındaki iş bölümünü belirleyecek, Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun onayına sunacak. Hal böyle olunca, Yargıtay ile ilgili geleneksel yorumlar yine piyasaya sürüldü. Üst hukuk kurumu kimliğinden ziyade Yargıtay'ı, üyelerinin siyasal görüşlerine göre tanımlayan ilişkiler yumağı öne çıktı. Bu noktada paralel devlet yapılanmasının liste oluşumundaki rolü, geri planda destek verdiği isimler ile dengeyi etkileme çabası bolca tartışıldı. Yargıtay Başkanlığı ise objektif hukukçu profilini aşan girişimlerin varlığına dair herhangi resmi beyanda bulunmadı. Eğer öne sürülenler doğru ise -ki aksine bir şey söylenmedi- dönüp dolaşacak Yargıtay'a gelecek, kamuoyuna mal olmuş yargılamaların akıbetinden endişelenmek için yeterli sebep oluşuyor demektir. Aman dikkat!
Öte yandan, ekim ayındaki HSYK seçimleri öncesinde de sessiz ve derinden çalışmalar yürütüldüğü duyuluyor. Yargı mensuplarına, "Biz buradayız, her şey eskisi gibi sürecek. Pozisyonunuzu ona göre belirleyin" mesajları gönderildiği, kariyer vaatlerinde bulunulduğu konuşuluyor. Özünde dedikoduları aşan yargı dünyasının nabzını yansıtan bu gelişmeler karşısında Hükümet'in tutumu gayet net:
"Yargının iç işleri."
Seçilmiş hükümete karşı iktidar mücadelesi başlatılırsa, olağanüstü şartlarda olağanüstü önlemler gündeme gelebilir. Bir bakarsınız, tüm savcılar adli kolluk, tüm emniyet müdürleri savcı yetkisi ile donatılıvermiş.