Sizler, bu satırları okurken, bizler Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İran gezisinden dönmüş olacağız. Tahran izlenimlerimizi ayrıca paylaşacağız. Şimdilik İran'la stratejik yeni bir çerçeve hazırlandığını belirtmekle yetinelim.
Lâkin...
Ankara'dan ayrılmadan önce AK Parti kurmaylarından dinlediklerimiz, "Yok artık!" dedirten cinstendi.
17 Aralık sürecinden bu yana zaman zaman, "Başbakan biraz daha alttan alsa" diyenlere rastlanıyor. Oysa Hükümet çevrelerinde teyitli bilgilerin niteliği, öyle kibar bir dille yönetilecek süreçle karşı karşıya olmadığımızı gösteriyor. İlk ağızdan anlatılan çok özel üç konu oldu:
1- İstanbul'da bir grup hâkim-savcı, "Biz bu seçimi yaptırmayacağız!" diye yemin etmiş!
2- Yeni bir kapatma davası için egzersiz yapıldığını duyuyoruz!!!
3- Seçimin güvenliğini ve güvenilirliğini kuşkuya düşürecek bir oluşumu etkisizleştirmeye uğraşıyoruz!
Şimdi denilebilir ki... "Kapatma davası planı, 2008'de de işletildi. AK Parti'yi güçlendirdi!" Doğru... Böyle bir girişim, AK Parti'yi daha da güçlendirir. Ancak... El altından böyle bir dedikodu yayılırsa hem siyasi arenayı etkiler hem de ekonomiyi... Bu malum kafa onca denemeye rağmen, "AK Parti'yi hangi koşullar iktidara taşıdı ise o tür koşullar iktidardan eder!" tezine yaslanıyor. Bunun manası şu:
AK Parti; ağır ekonomik şartlarda, köhne siyasetten bıkkınlık içindeki halkın desteği ve demokratik değişim arzusu ile iktidara geldi. Askeri vesayet, yargı vesayeti, sermaye vesayeti AK Parti'yi iktidardan uzaklaştıramazdı, uzaklaştıramadı da. Gel gör ki... Siyasetçiyi itibarsızlaştırmayı, devleti kilitlemeyi, ekonomide tereddüt uyandırmayı hedefleyen iç ve dış müttefikleri bol, büyük bir aklın koordine ettiği ataklara tanık oluyoruz. İşte bu nedenle, "Seçmen midesi ile düşünür" sözünü akıldan çıkarmamak gerekiyor!
Ve...
Devlette paralel sürprize yer bırakmayacak yeni siyasi paketi beklemekte yarar var.