Öylesine karmaşık, öylesine çok yönlü bir süreç ki...
Her an her yerden sürpriz bir çıkış, ilginç bir karar gelmesi muhtemel.
Kamuoyuna mal olacak ölçekte bilinmeyen ancak paralel mahfillerde yedeklenen, "kimi bagajlar" kritik anlarda davranışlara yön vermeye aday! Bu nedenle Ankara, "kontratakların" başkenti gibi...
***
Sıcak gündem malum.
Meclis, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili yasa teklifini görüşüyor. Muhalefet, bilhassa ana muhalefet düne kadar siyasallaştığını öne sürdüğü yargı yapısının bugünkü haliyle devamı için müthiş bir savunma hattı kuruyor. 17 Aralık operasyonuna konu iddialar ile yargıyı, emniyeti tek tipleştiren yapılanmayı ayrı ayrı ele almaya yanaşmıyor. Sadece klasik manada siyaset yaptığını söylüyor. Yarın, kendisini de hedef alabilecek, tanımlanmış dar kulvarda tutabilecek "
alternatif oluşumu" görmezden gelmeyi tercih ediyor. "
Hükümetle-Cemaat birbirini yıpratsın, bize de dikensiz gül bahçesi kalsın" hayali ile iktidar kurguluyor. "
Cemaat'in yetkilisini bulsak da konuşsak! Yolsuzluğu eleştirmek Cemaat'e yakınlaşma ise yakınlaşıyoruz. Bu konuda görüşlerimiz belli. Herkesin inancına saygılıyız. Cemaat, inancını siyasi olarak kullanmak istiyorsa buna karşıyız" demekle yetiniyor. Kenardan kenardan yürüyerek, oylarını artıracağı bir senaryoya oynuyor.
Bu, işin "
taktik" tarafı.
Bir bu kadar önemli olan ise "
stratejik" tarafı. Ve işin o tarafında, bildik eski siyasetin "
akıl hocaları" CHP'ye yön vermeye çalışıyor. Reçeteler yazıyor. Doğrusu, CHP'nin arka bahçesindeki taktisyenleri ve verdikleri aklı duyunca,
Kemal Kılıçdaroğlu'nun nasıl bıçak sırtı bir dengede durduğu daha iyi anlaşılıyor.
***
Neden bahsettiğimi biraz daha açayım...
Bir süre beklemeyi tercih ettiğim o buluşmadaki "
cin fikri" anlatayım.
CHP lideri, geçen hafta HSYK konusunu görüşmek üzere bazı hukukçularla bir araya geldi. O özel toplantıya, nedense gazetelerin Ankara temsilcileri de davetli idi. Haliyle bizlere daha çok dinleme, gözlemde bulunma rolü düştü. Yararlı da oldu.
Gelelim sadede...
CHP liderine denildi ki...
"
Şimdiden Anayasa Mahkemesi için bir kısa dilekçe hazırlayın. Yürürlüğün ve uygulamanın durdurulmasını aynı anda isteyin! Uygulandığında hükmünü icra eden bir düzenleme ile karşı karşıya olduğunuzu ve Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümediğini gözetin. 1993'e kadar anayasa yargısında kanunların yürürlüğünü durdurma uygulaması yoktu. Yorum yoluyla bu yetki elde edildi. Bunun gibi yeni bir kavrama ihtiyaç var. Yasaların 'uygulamasını durdurma' konusunu hukukun bir parçası haline getirmeyi deneyin!"
Yani...
Hukuk kılıfı içinde yasama organının yetkisini boşaltın!
Gerekçesi ne olursa olsun...
Yargı yetkisinin, yasama yetkisi ile çatışmaya sürüklenmesi, yasama alanının fiilen daraltılması, Türkiye'yi bambaşka bir noktaya götürür.
Hukuk içinde mücadele etmek ile yapay hukuk üretme arasında ciddi fark söz konusu.
HSYK yasa teklifine karşı çıkmanın, Parlamento zemininde engelleme yöntemlerini kullanmanın, iktidarı köşeye sıkıştırmanın, fezlekelerin peşine düşmenin ikna edici gerekçeleri ileri sürülebilir.
Lakin Anayasa Mahkemesi'ni, TBMM'nin üstünde konuşlandırma çağrılarına kulak vermenin haklı nedeni ileri sürülemez.
Bakalım, ana muhalefet tercihini nasıl kullanacak?