Diyarbakır ne kadar sembolik bir merkez ise Diyarbakır içinde de Bağlar Mahallesi o kadar sembolik bir merkezdir. Daha düne kadar o Bağlar Mahallesi'nde 15-16 yaşındaki çocuklar fısıltı halinde bir emri yayarlar ve bütün kepenklerin kapanmasını sağlarlardı. Hele hele Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'a geleceği duyulduğu anda AK Parti teşkilat binalarının birinde molotof bombası patlar, mitingin boykot edilmesi için terör estirilirdi.
Şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim ve Haziran 2011 Seçimleri öncesinde Diyarbakır'daki manzarayı gözlerimizin önüne getirelim. Sokaklarda ölüm sessizliği, çöp yığınları, berbat trafik... Bir de 16 Kasım 2013'e bakalım. Başbakan, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde... "Tam giderayak geldiniz. Keşke daha önce gelseydiniz de sizden birkaç projeye destek alsaydım" diyen Başkan Osman Baydemir... Kent içi hafif raylı sistem ile Dicle Vadisi Projesi için kendisinden sonrakilere kapı araladığını söyleyen de aynı Baydemir. Çoğu kez sert siyasi beyanları ile gündeme gelen, soruşturmalara uğrayan o Baydemir, yarınları görmese, yıllar alacak o projeler için bugünden umut beklentisi yansıtabilir mi?
***
Peki, şimdi değişen ne?
Tabii ki çatışma dili yerine barış dilinin tercih edilmesi. Bu uğurda çaba harcanması, risk alınması, ortak geleceğin yeniden tasarlanması. Hep söylüyorum, Çözüm Süreci, başlangıçtaki tahminlerin de ötesinde kendi doğal yolunu bularak ilerliyor. Tüm aktörleri önüne katıp götürüyor. Silahlı grupların varlığına, barışa kurulan pusulara rağmen, önündeki bentleri aşıyor!
***
Hafta sonu Diyarbakır'da çizilen tablo, barışa susamışlığın tablosu idi. Ülkenin kanayan bir yanında acı iklimi değişirken, bir diğer yanında şimdiye kadar gizlenmiş korkular dışa vuruyordu. "
Neydi o?" derseniz, "
Barış korkusu!" derim. Evet, evet yanlış okumadınız. Şimdiye kadar "
kan" üzerinden siyaset yapanları, "
barış
a" hazırlanmayanları bir telaş aldı.
Ezberlerin bozulduğu, eski tarz politikanın ciddi alıcı bulmadığı yepyeni bir döneme giriyoruz. Bu şartlara uyum sağlayamayanların şaşkınlıkları, hatta öfkeleri yüzlerinden okunuyor. Son bir gayretle, dünün komplo teorilerine, kardeşi kardeşe düşüren fitne tezlerine sarılarak, can havliyle bildik kaygıları pompalıyorlar. Ama ne çare?
***
Silaha akan para insana aktıkça, kan ve gözyaşı durdukça, Kuzey Irak'taki petrol ve doğalgaz Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açıldıkça, refah pastası büyüdükçe, bu coğrafyada er ya da geç yeni bir dünya kurulacak. İşte o dünya, bırakın elini, gövdesini bile taşın altına uzatanların omuzlarında yükselecek.