Mısır,tarihin "ibret sayfalarında" yerini aldı bile.
Arap Baharı'nın estirdiği umut rüzgârı ve demokrasi denemesinin yarattığı heyecan, darbe planlamaları ve diktatörlerin yeniden sahneye sürülmesiyle şimdilik yerini hayal kırıklığına bıraktı! Daha vahim olanı... Kardeş kanı akıtanlar, ödüllendirilircesine Dolara boğuldu. İslam dünyasındaki halklar çaresizliğe mahkûm edildi. Geniş kitleler, en temel hakları hiçe sayılarak marjinalleştirilmek istendi.
Onlara sadece "şiddet yolu" açık bırakıldı.
Bu tuzağa düşmeyen, meşru, silahsız direniş gücüne yaslananlar tankla ezildi.
Arap Sokağı'na, "Sakın ha başınızı kaldırmayın!" mesajı verildi. İşte... Bu kritik kavşakta, Türkiye'nin konumunun sorgulanması ise tam bir yaman çelişki.
Ankara, "Çıkar siyaseti izlemediği, evrensel değerler siyaseti takip ettiği için" neredeyse hedef tahtasına oturtulmakta.
Maalesef reel politik de acımasız işlemekte. Örneğin,
Suriye'de, Körfez ülkelerinin maddi desteği giderek azalıyor,
Mısır üzerinden Körfez'e inen dış ticaret yolu kesiliyor,
Körfez sermayesine "Türkiye'den çekilirseniz, Ankara'yı frenlersiniz" sinyali gönderiliyor!
Evet, iki yüzlü politika izleyen, darbecileri cesaretlendiren, diktatörleri mezarlarından kaldıran ülkeler karşısında Türkiye, yalnızlığa itilmiş gibi görünüyor.
Ama...
Halkların talep ve beklentilerine baktığınızda, gönüllerde sadece Türkiye karşılık buluyor. Kısa vadede "kaybeden tarafta" olduğu öne sürülen Türkiye, direncini koruyabilirse "er ya da geç asıl kazanan tarafta" konuşlanmış oluyor.