Tarih; 23 Haziran 2012. Yer; Dışişleri Konutu... Bir gece önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında gerçekleşen güvenlik zirvesinin devamı yapılıyor. Türk Hava Kuvvetleri'ne ait RF 4 keşif uçağının düşürülmesinin ardındaki sis perdesi aralanmaya çalışılıyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Hava ve Kara Kuvvetleri'nden üst düzey subayların da bulunduğu toplantıdaki bazı soru işaretleri hâlâ masada duruyor.
Toplantı "Türkiye'nin bir ordusu var. Tabii ki askerlerin verdiği bilgiye güvenmek zorundayız" havasıyla başlıyor. Ve giderek "Tatmin edici olmaktan uzak izahatlar, gri alanlar" çizgisinde ilerliyor.
Uçak düştü mü, düşürüldü mü?
Gizli veya açık görevi neydi?
Keşif uçağımızı neden F 16'lar korumuyordu?
Tetiği çekenle, çektiren odaklar farklı olabilir mi?
***
Kamuoyunda merak edilen, sorulması gereken her soru o gün soruldu. Zira işin ucunda "
Türkiye'nin itibarı" vardı. Kaldı ki ülkeyi uluslararası arenada savunacak kişi de Dışişleri Bakanı idi. Belki bu nedenle Davutoğlu, son kez sorma gereği hissetti: "
Anlatmadığınız, tereddüt duyduğunuz herhangi bir husus kaldı mı?"
Muhtemelen, açıklananlar dışında yeni bir bilgi veya olasılık gündeme getirilmedi.
Şimdi... Aydınlatılması gereken karanlık noktalar, cevaplanması gereken yeni sorularla karşı karşıyayız. Hava Kuvvetleri'nin görevlendirme esaslarından, hava savunma sistemindeki güçlü ve zayıf yönlere kadar pek çok detayın yeniden ele alınması gereken bir aşamaya geçtiğimiz kesin. Esad rejimi ve destekçileri kuşkusuz bir bedel ödeyecek. Ama içeride de komuta kontrol mekanizmasında ödenecek bir bedel öylece duruyor. Ve... Yüksek Askeri Şûra'ya sancılı bir dosya daha ekleniyor.