Tutukluluk sorununa teğet geçen yasal düzenleme ile "yargıdan tutum değiştirmesi" beklenmeli mi?
Veya...
Yargı, "Yasamanın ne mesaj verdiğini düşünmek zorunda mı?" Bence "hayır!" Çünkü...
Etkisi zamanla anlaşılacak olan 3. Yargı Paketi, daha bugünden erkler arası bilek güreşi arenasına dönüştü. Yeni tartışmanın fitili ise TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in, bir beyanatıyla ateşlendi. Çiçek'e göre; yargıçlar yasaların ruhunu iyi kavramalı, "tutuklarım" gibi bir yola tevessül etmemeli, yasama organının koyduğu kuralın felsefesini iyi anlamalı...
***
Bu yaklaşımdaki iyi niyete karşın tanıdığımız Cemil Çiçek ile Meclis Başkanı Çiçek arasında ton farkı söz konusu:
Bildiğimiz Çiçek,
1- Derinliğini görmediği suya girmez.
2- Bulunduğu görevin esasen temsili gücü olduğunu göz ardı etmez.
Meclis Başkanı Çiçek'e gelince...
1- "
Akil adam" kimliğinden iyi istifade edilemedi.
2- İktidara ve yargıya cephe açmak isteyenler onu sahaya sürmeyi denedi; o ise tuzağa düşmedi.
***
Çekişme halindeki partiler açısından, gerektiğinde devreye gireceğini, netice alacağını bildikleri deneyimli bir ismin varlığı "
siyasi sigortadır!" Örneğin, tutuklu vekiller problemi nedeniyle geçtiğimiz yaz yemin krizi yaşayan CHP'nin en sıkışık anda imdadına Çiçek yetişmişti. Ana muhalefetin, iktidar partisi ile "
temenni protokolü" imzalamasında hatta metinde yer alacak bir iki kelime için liderlerin ikna edilmesinde Çiçek'in, hatırı sayılır katkısı olmuştu.
Gel gör ki sonrası, umulduğu gibi gelişmedi...
1- 2011'in sonbaharında milletvekillerinin özlük haklarında iyileştirme yapmak için anlaşan partiler önce Meclis Başkanı'nın itibarına yaslandı. Sonra, kamuoyu tepkisini görünce çark edip onu ortada bıraktı.
2- Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde yapılacak değişiklikle tutuklu vekillere tahliye kapısını aralama girişimi de akamete uğratıldı. Ki o formül zaten riskliydi.
3- Ve nihayet, suç isnadı ne olursa olsun milletvekillerinin yargılanmasını TBMM'nin iznine bağlama arayışları da karşılık bulmadı. Uzun tutukluluğa neşter vurulamadı.
***
Şimdi, "
Doğrudur, yanlıştır" yargısına kapılmadan şu hususları kayda geçirmeliyiz.
1- 3. Yargı Paketi ile uzun tutukluluk krizine kökten çözüm üretilmemiştir. Kaldı ki paketin böyle bir iddiası da yoktur.
2- Tutukluluk kriterleri ve tutukluğa alternatif önlemler noktasında yargıya sadece seçenekler sunulmuştur. Gerisi, takdire bırakılmıştır.
3- Yargıçların tutuklama kararı verirken sadece "
delil karartma ve kaçma ihtimaline" bakmadıkları, "
kuvvetli suç şüphesinin varlığı!" tezinden de hareket ettikleri bilindiği halde, bu alanda yapısal adım atılmamıştır.
4- Önemli dosyaları ele alan yargı mensuplarının, "
oyun devam ederken kural değiştiriliyor" sendromu yaşayacakları, giderek içe kapanacakları ve kararlarıyla "
karşı mesajlar" verebilecekleri yeterince hesaba katılmamıştır.
Özetle... Devletin zirvesinde "
tutukluluk tedbirdir, cezaya dönüşmemelidir" görüşü hâkimken, yargıda "
ileride verilecek ceza tutukluluk yoluyla önden mahsup edilmelidir" içtihadı yerleşmiştir. Bu durumda...
1- İktidar partisi ikna edilmedikçe ve terörle mücadelede konsept değişmedikçe ceza yargılamasında mesafe alınması mümkün değildir.
2- 4. Yargı Paketiyle ifade özgürlüğü sınırları genişletilmedikçe iç ve dış görünüm iyileşmeyecektir.
3- HSYK'nın yargı kadrolarını yenilemesine rağmen hâkim ve savcıları "
özgürlükçü bakış açısına" teşvik etmesi kolay olmayacaktır.
4- Maalesef, "
tutuklu vekil" sorununun çözülmesini samimi olarak isteyenler, bu konuyu siyasi malzemesi yapanların yanında azınlıkta kalmaktadır!