Bu ülkenin renkleri farklı dönemlerde, bildik yöntemlerle yok edilmek istendi. Kendi kutsal devletini tanımlayanlar, tek rengi dayatmayı denedi. Biri "kırmızıya" diğeri "yeşile" batırılmış fırçayı aldı eline. Ama "haki" renk hep egemen kılındı. İşbirlikçiler ise "griye" sığındı çoğu kez. Şimdi,"beyaz" ile "siyahın" mücadelesine tanık oluyoruz. Karanlık senaryonun yazar ve yönetmenleri hâlâ karabasan gibi çökebiliyor üzerimize.
***
Hrant Dink bu memleketin zenginliği, Türkiye prizmasından yansıyan renk demetinin parlak bir tonu idi. Katledilmesi, ülkeyi tek tipleştirmek isteyen hastalıklı zihniyetin tasfiye olmadığını gösterdi. Yargılama süreci ise devletin derinliklerinde saklanan organizasyonun göz göre göre kaybolabildiğini ortaya koydu. Tıpkı Danıştay saldırısındaki gibi Dink suikastında da fail yakalanamasaydı kim bilir ne olurdu? Belki de tetiği çektiren güçler, katilin ele geçmesini bilerek önlemedi.
Özgüvenleri o kadar yüksekti ki "
piyonların" feda edilmesi asla onların kaybına dönüşmeyecekti. Şah ile vezir satranç tahtasındaki yerini ve önemini koruyabilecekti.
Oysa bilinen gerçek şu:
"
Oyun bitti mi piyonlar ve şah aynı kutunun içine konulur!" İşte bu yüzden, birinci etabı tamamlanan Dink cinayeti yargılamasının, asıl ikinci perdesi önemli. Devletin zirvesi, "
yargılama süreci henüz bitmedi"derken acaba neye işaret ediyor? Oyunun zamana yayılması, aktörlerin eşkalinin iyice silikleşmesi mi bekleniyor? Yoksa er veya geç başka delillerin ışığında yenilenecek yargılamanın "
çeteleşmeyi"deşifre edeceği mi düşünülüyor?
***
Şu anda kamuoyu Çankaya'da sürdürülen incelemenin sonucunu merakla bekliyor.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün talimatı ile kurulan bir ekip Dink cinayetinin karanlık dehlizlerinde epeyce iz aradı. Kabul edelim ki Çankaya'nın el attığı kritik dosyalarda, örtbas edilmek istenen pek çok ipucu gün ışığına çıktı. Örneğin, merhum
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün basit bir helikopter kazası olmadığı anlaşıldı. Kaza sonrasında bile organize güçlerin boş durmadığı Köşk'ün araştırması sayesinde tespit edildi.
Cumhurbaşkanı'nın yakından takip ettiği her konu, bizleri sürprizlerle yüzleştirdiği kadar yargının da elini rahatlattı.
***
İnsan ister istemez umutlanıyor. Ve sormadan edemiyor? "
Cumhurbaşkanı'nın güvenini kazanan o uzman kadro Dink suikastındaki gölge oyununu da bozabilir mi?"
İfade zincirinin bir halkasındaki eksikliği bulup, büyük resmi yeniden görmemizi sağlayabilir mi?
Ülkenin varlıklarına kastedenlerin ellerini ovuşturup, "
Bize bir şey olmaz"rahatlığında yaşamalarına son verebilir mi?
Figüranların yanına, baş aktörleri de ekleyebilir mi?
Kuşkusuz, çok zor.
Nihayetinde Devlet Denetleme Kurulu bir yargılama yapmıyor. Savcı gibi kolluk kuvveti kullanmıyor. Özel yöntemlerle delil toplamıyor.
Yazılan onlarca raporda, binlerce satır ifadede bir şekilde atlanan, üzerine gidilmeyen bağlantılar bulmaya çalışıyor. Bağımsız hakem heyeti kimliği ile idari soruşturmaların kalite kontrolünü yapabiliyor. Cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığı ve saygınlığı pek çok kurumu bilgi vermeye, devlete güvenen insanları bildiği olayları anlatmaya teşvik edebiliyor. Bu dahi sıradakilere ilişkin planlamayı durduruyor, kamplaşmayı tetiklemek isteyenlerin elini kırmaya yetiyor!