Ankara, yine ilginç bir sürece girdi.
2012-13 döneminde siyasi fay hatlarında kırılma bekleyenler 2007-
2008 dönemindeki kadar kritik gelişmeler öngörüyorlar. "Güç ittifaklarında değişim, liderlik tahminleri, safları yeniden belirleme çabası" tüm senaryolarda yer tutuyor.
Şimdilik bu notu düşelim ve güncel tartışmalar ışığında devam edelim. Özellikle "Halk için" ve "Halka rağmen" tercihleri arasındaki bilek güreşine değinelim.
Demokratik arınmanın simgesi durumundaki yargılamalar "halk için." Yargı zincirine inatla ve zorla eklenen halkalar "halka rağmen."
Meşru hükümeti ortadan kaldırma girişimlerinin deşifre edilmesi "halk için." Muhalif tüm odaklara korku salınması "halka rağmen."
Devletin derinliklerinde sivil-asker bürokrat zihniyetin tasfiyesi "halk için." Devleti rövanşist anlayışla yeniden dizayn etmeye çalışanların hırsı "halka rağmen..."
Demem o ki...
Siyasi iktidarın, bizzat kendi varlığını hedef alan illegal oluşumlara karşı duruşu ile bu mücadeleyi fırsat bilen alternatif güç merkezleri arasında yol ayrımı yaklaşıyor gibi...
***
Hukuki alanda usulün, esasın önüne geçtiği her gelişme siyasi kanatta artık
"rahatsızlık" kaynağı...
26. Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ'un tutuklanması. Ergenekon sanığı Em. Org.
Hurşit Tolon'un davalara iştirak etmesine rağmen tutukluluğuna hükmedilmesi ve CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu hakkında Silivri'den fezleke düzenlenmesi...
Bu üç gelişmenin görünürdeki anlamı ile kamuoyu algısı arasındaki fark ilerisi için pek çok şeyi anlamaya yetiyor...
Org. Başbuğ'un tutuklanması sonrası, kimsenin dokunulmaz olmadığı teyit edildi. Lakin yasadaki katalog suç tanımlamasından kaynaklansa da
"terör örgütü yöneticisi" ifadesi çoğu kişiye ağır geldi.
Başbuğ'un tutuksuz yargılanması, Yüce Divan'a gönderilmesi de istenebilir. Gel gör ki silah arkadaşlarının beyanları Başbuğ açısından açıklığa kavuşturulmadıkça aceleci davranmak doğru olmaz.
Başbuğ için
"tutuksuz yargılanma" çağrılarının yapıldığı sırada, Tolon'un bir kez daha tutuklanması da manidar. Kuşkusuz, sağlıklı olduğuna dair rapor yeni delil sayılabilir... Madalyonun bir yüzünden bakıldığında Tolon aylardır zaten hesap veriyor. Madalyonun diğer yüzünde ise
"kuvvetli suç şüphesi" gerekçesine sarılıp bu işin peşini bırakmayan kadrolar görülüyor.
Kılıçdaroğlu'na gelince... Silivri'deki özel yetkili mahkeme için
"çadır tiyatrosu" benzetmesi yapması, Yargıtay'daki yargıçlar için
"militan" demesi kabul edilebilir değil. Eleştiri sınırlarını dahi zorladığı savunulabilir. Bu yönüyle şikâyette bulunulması da bir yere kadar tolere edilebilir. Buna karşın,
"Ana muhalefet partisi liderine tahammül gösterilmiyor, sesi kesilmek isteniyor" iddialarının hatırı sayılır taraftar bulduğu göz ardı edilemez.
***
Kimilerine göre; Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı ve İrticayla Mücadele Eylem Planı Davaları ile maksat hasıl oldu. Bundan sonra bu ülkede bırakın darbe tezgâhlanmasını kimse milli iradeyi hedef almayı aklına bile getiremez.
Kimilerine göre; popüler isimler ve uzayan duruşmalar, davaların özünü görmeyi engellememeli. Yargılamalar ibret-i âlem olmalı, karanlık planların yapımcıları mutlaka bedel ödemeli...
Gelinen aşamada, demokrasi suçunun failleri için kamu vicdanı neredeyse acıma hissi ile hareket eder hale geldi. Belki de bu nedenle yargı, siyasete rağmen başladığı işi bitirme, hatta rüştünü ispat etme kararlılığında... Ama ya sonrası?