Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Vekil evi aranabilir mi?

Dün, TBMM'de hummalı bir çalışma vardı. Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana'nın kullandığı evdeki arama BDP'lileri harekete geçirmişti. Telefonlar susmuyordu. TBMM Başkanlığı, Adalet, İçişleri Bakanlığı...
"Arama yapılamaz!"deniyordu.
Bunun üzerine TBMM Başkanı Cemil Çiçek hukukçu kurmaylarını topladı.
Meclis'teki literatür çalışması gösterdi ki... Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr'lar Erdoğan Teziç, Metin Feyzioğlu, Zafer Gören... Yani doktrini temsil eden ceza hukukçularının ortak paydası şu: "Milletvekilinin üstü ve ikametgâhı aranabilir, eşyalarına el konulabilir!"
Bu görüşlerin kitaba döküldüğü tarihte BDP henüz ortada yoktu.
Hocaların ayrıştığı husus, "Milletvekili aramaya engel olursa ne yapılacağı" ile ilgili. Yaygın kanaat "tazyik önlemlerine" başvurulamayacağı yönünde.
Meclis Başkanı da usule özen gösterilmesinden yana. Soruşturmayı yürüten makamların kolluğa eşlik etmesi de buna dahil.
Askeri mahallerde arama yapılmasını bile kurala bağlayan bir sistemin, vekiller açısından açık düzenleme yapmaması ve çözümü içtihada bırakması da tuhaf doğrusu.

***

BDP, KCK ve terör örgütü PKK'yı kapsayan süreç çok yönlü gelişiyor.
Nedenine gelince...
Geçtiğimiz yılın son günü idi. Sabah kahvaltısında bakanlarla buluştuk, öğleden sonra Büro'da AK Parti yöneticileriyle sohbet ettik. Güncel sorunları konuşurken konu bir ara KCK ve PKK operasyonlarına geldi.
İşte o anda devletin terörle mücadeledeki yeni yaklaşımının arka planı dışa vurdu. Özellikle iki değerlendirme çarpıcı idi.
1- Problem sadece güvenlik politikalarıyla çözülmez. Ancak bu alanda etkisiz kalınması hem meseleyi ağırlaştırıyor hem de çözüm çabalarını kesintiye uğratıyor.
2009'da bunu yaşadık.
2- Arap Baharı dalgası yayıldığı andan itibaren BDP'liler ağız değiştirdi. "Artık tek seçeneğimiz Türkiye değil" demeye başladı. "Kürt halkının bölgesel uyanışı senaryosuna oynadılar." Umduklarını bulamadılar.
***

Her operasyon, neşter vurulan organizmada iyileşmeyi başlattığı kadar travmalara da yol açıyor. Bünye, yeni şartlara uyum sağlarken dirençli unsurlar da gelişiyor. Tıpkı, Ergenekon, Balyoz, Andıç ve KCK davalarında olduğu gibi...
Bu yargılamaların en azından birinci aşamasının bu yıl içinde karara bağlanması gerekiyor. Aksi takdirde iddianamelerin özü giderek unutuluyor. Hatta kronik muhaliflerin milli iradeye karşı kurulan komploları inkâr eden duruşuna, sade vatandaşın faillere merhamet duygusu ekleniyor. Daha önemlisi, siyasi ortak akıl da "artık uzun tutukluluk yeter"diyor.
***

Terör örgütünün amaçları doğrultusunda eylem örgütleyen, sokağı baskı altına alan unsurların eli silaha değmemişse ne olacak?
İçeri atılanlar, dışarı çıktıklarında kemikleşmiş siyasi ve etnik kimlikle yine aynı hedefin peşinde koşmayacak mı? Hapistekiler, Kürt siyasetinin gelecekteki kadrolarına dönüşmeyecek mi? Bir dönem boşaltılan köylerden, büyük kentlerin varoşlarına yerleşenler Kürt milliyetçiliğine taban oluşturmadı mı? Aynı kefeye konulan pek çok KCK mensubu da yeni nesil başkaldırının altyapısını kurmayacak mı?
İşte dikkat edilmesi gereken nazik alanlar bunlar...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA