Van depreminin simgesi "şehit öğret menler" oldu. Çoğu, hayatının baharında solan çiçekler. Aslında bu üzücü olay karşısında sergilenen toplumsal duruş çok anlamlıydı. Zihni ve etnik fay hatlarını kırmak isteyenlere inat mesajlar içeriyordu. Hatta Kürt sorununun çözümünde "Türkiye Modeli" arayışları için tarihi fırsatlar sunuyordu. Özellikle gençlerin kazanılması adına...
Depremin hemen ardından Van'a giden Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, geçtiğimiz haftasonu bizleri davet etti. Ve sordu:
"Öğretmenler için ne yapabiliriz?"
Aslında, projeleri vardı ama beyin fırtınasına ihtiyaç duyuyordu. Dinçer, eğitim şehitlerinin aileleri, ağır travma yaşayan öğretmenlerin geleceği, Van'da eğitimin kesintisiz sürdürülmesi adına reçete üretme, yaraları sarma telaşındaydı.
Orada söylediklerimizi burada da tekrarlayabiliriz...
Hayat normale dönene kadar ya koordinatör bir bakan haftanın belli günleri Van'da bulunmalı ya da bakanlar dönüşümlü olarak Van'a gitmeli.
Bakanlar Kurulu'nun bir toplantısı Van'da yapılmalı.
24 Kasım Öğretmenler Günü, "anma toplantısı" niteliğiyle Van'a taşınmalı. Eğitimin yeniden başlayacağı 14 Kasım günü Milli Eğitim Bakanı Van'da ilk dersi vermeli.
Eğitim dönemi bitinceye kadar her hafta "ünlü bir gönüllü", "Ben de Van'dayım" deyip, okullara gitmeli. Kitap okumalı, anılarını anlatmalı, gönlünü açmalı.
Sömestr tatili sırasında Van'daki öğrenciler Ankara, İstanbul, Afyon-Kocatepe ve Çanakkale'ye taşınmalı. Cumhuriyeti, bu ülkeyi anlamlı kılan tarihi yerlerle ve değerlerle buluşturulmalı.
Görev aşkını, öğrenci sevgisi ile birleştirmiş idealist öğretmenlerin öyküleri kamuoyu ile paylaşılmalı, rol modeller oluşturulmalı.
Erciş'ten ayrılmayan öğretmenler için ilk etapta özel şirket şantiyelerindeki gibi tatminkâr fiziki koşullar sağlanmalı.
Depremden etkilenen okullardaki her çocuğa birer dizüstü bilgisayar verilip, eğitimle oyunu aynı anda kapsayan teknikler uygulanmalı.