Türkiye'de bazı alanlara girdiniz mi dikkatli olmak zorundasınız! Zira iki ateş arasında kalmanız an meselesidir. Hele ki mesele "cemaat" olgusu ise...
Şimdi merkez emniyet müdürü olan Hanefi Avcı'nın kaleme aldığı kitabın, cemaatle ilgili bölümü, sistemdeki fay hatlarını tetiklemeye yetti de arttı bile. Hemen herkesin karnından konuştuğu, korku imparatorluğuna dönüştürmeye çabaladığı bu toplumsal gerçeklikten artık kimsenin kaçması mümkün değil. "Cemaat" denildi mi gerek devlet birimlerinde gerekse sokaktaki vatandaşta "Fethullah Hoca ekolü" akla geliyor. Ancak tabandaki söylem bundan farklı. Cemaat kavramı etrafında yaratılan ayrıştırmayı reddediyorlar. Terminolojik olarak "Biz toplumun kendisiyiz" tanımlamasını benimsiyorlar.
***
Hanefi Avcı'nın eşkalini tarif ettiği cemaatçi polislere ilişkin standart sapma iddiasına gelince. Burada yaman bir çelişki göze çarpıyor. Avcı, cemaatin bir bölümü için
"Devleti ele geçiren, amaca ulaşmak için her yöntemi meşru sayan topluluk" imajı çizdiğinden dehşete kapılıyorsunuz. Lakin Avcı'nın bizzat kendisi cemaatle iç içe geçtiğini, cemaatin desteğini gördüğünü ilan ettiğinden şöyle bir kendinize geliyorsunuz. Önce, Avcı'nın deşifre ettiği cemaatçi insan tipini merak ediyorsunuz. Sonra, en canlı örneğin bizzat Avcı'nın kendisi olduğunu anlıyorsunuz. Cemaat takıntısı nedeni ile Avcı'yı yücelten çevreler, şimdiye kadar öcü haline getirdikleri oluşumun aslında Avcı'nın şahsında vücut bulduğu gerçeği ile karşılaşıp, şoke olmuyor mu acaba?
***
Cemaat çevresine dönük iddia, yorum ve hatta iddianameler dün de vardı, bugün de var. Yani cemaat kimliğinin bilgilerini ilk kez Avcı açıklamıyor. Cemaat, muhtelif zamanlarda, farklı saiklerle tartışmaların odağına konuldu. Bu realite yeni keşfedilmedi. Ama yıllarca
"cemaatçi" olarak bilinen, adeta içeriden biri gibi algılanan Avcı'nın güncel atağı olayı farklılaştırdı. Bu nedenle
"Cemaatin 11 Eylül'ü" tanımlaması kamuoyunda karşılık buldu. Tabii burada, cemaatin 11 Eylül benzeri işlerin içinde olduğu kastedilmiyor. 11 Eylül bir milat. 11 Eylül bir teşbih. Avcı'nın kitabı cemaate yönelik sürpriz çıkış olarak değerlendirildiği için,
"Cemaatin, kulelerine mi saldırı oldu?" sorusuna yanıt aranıyor. 11 Eylül simgesinin terör yönü değil, önemli bir güç merkezine yönelen, kırılmalara yol açan nitelikli olay yönü esas alınıyor. Buna karşın cemaat mensupları, ortada travmatik bir durum olmadığını, benzeri denemeleri daha önce de gördüklerini ifade ediyorlar. Önemsedikleri husus ise
"Avcı, neden bu kitabı yazdı?" sorusunun tatmin edici yanıtının bulunamaması.
***
Cemaat oluşumunu en çok dile getiren kurum kuşkusuz TSK idi. Bu noktada, TSK'daki kemik bir grubu,
Albay Dursun Çiçek'i de harekete geçiren zinde kadroyu ayrıca analiz etme gereği karşımıza çıkıyor. Çiçek, cemaatin dışından, sadece askeri formasyona sahip bir isim.
Avcı ise cemaatin yabancı olmadığı, cemaate yabancı olmayan bir şahsiyet. Her ikisinin cemaatle mücadele ortak paydasında buluşması ilginç. Çünkü asker, asimetrik psikolojik harekâtın merkezine genellikle cemaati yerleştirdi. Albay Çiçek bağlantılı iddialar gün yüzüne çıkana kadar cemaate doğrudan taarruz ettiği düşünülmedi. Cemaatten rahatsızdı ama bir başka organize gücün de peşindeydi.
Cemaati aşan, uluslararası istihbarat örgütleri ile bağlantılı olduğundan kuşkulandığı bir yapılanmanın şifresini çözmeye çalışıyordu. Cemaati, demokratik sivil toplum unsuru görmediğini ilan ediyor ama varlığını görmezden gelemediği için, gücünün sınırlarını, halktaki sempatisinin kaynağını analiz ediyordu. Askerin içinde rutin dışına çıkan personel bulunduğu gibi, cemaatte de rutin dışına çıkanlar olabileceği varsayılıyor ve bağlantıları üzerinde duruluyordu. Dolayısıyla
Avcı'nın eseri, görünür gelecekteki eko-politik iç ve dış dengeler açısından bir başka gözle okunduğunda, devletteki büyük güç mücadelesinin nasıl şekil alacağını kestirmek için kâhin olmak gerekmiyor!