Siyasi gündemi, CHP kaynaklı gelişmeler belirlemeye devam ediyor. Deniz Baykal'ın genel başkanlıktan istifasıyla başlayan süreç, hem malum görüntülerin kaynağı üzerindeki tartışmalar hem de parti içindeki lider arayışı etrafında şekilleniyor. Baykal, usta bir manevra ile "özel ilişkileri" ni sorgulatmadan, mahrem alana ilişkin gizli kayıtları ve arka planındaki kurguyu gündemde tutmaya çalışıyor. Böylece bir taşla üç kuş vuruyor:
"Mağdur Baykal portresi yaratıyor", "Siyasi iktidarı baskı altında tutuyor", "Vazgeçilmez CHP lideri kimliğini test ediyor!" Bu açıdan bakıldığında, Baykal'ın siyasi kariyerine bir komplo veya skandalla son vermek istemediği, "onore edilerek çıkış" aradığı söylenebilir. Bir diğer açıdan bakıldığında ise kurultaya 7 gün kala CHP'deki tüm unsurları buluşturacak güçlü aday çıkmasının mümkün olmadığını göstererek "yeniden dönüş" kapısını açık tuttuğu savunulabilir.
***
CHP'de
"denizler kolay kolay durulmayacağı" için bir başka noktaya odaklanmakta da yarar var. Anayasa değişikliğinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemi ile yapılan başvuruya...
CHP'nin, dünkü başvurusu karşısında şu sorulara yanıt arayabiliriz:
"Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi referandumda kabul edilmesine bağlı ise yargısal denetimin zamanlaması ne olmalı?" veya
"Henüz referanduma sunulmayan anayasa değişikliği kanunu Yüksek Mahkeme tarafından derhal ele alınmalı mı?"
Bu konuda elimizdeki en somut örnek, 2007'ye ait. O tarihte yapılan anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesine imkân sağlanmış ancak bu düzenleme referandum aşamasına gitmeden önce Anayasa Mahkemesi'nce ele alınmıştı...
* * *
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, halkoylamasına sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlanmasını sağladığı anayasa değişikliği hakkında iki görüş öne çıkıyor. CHP'de ve Anayasa Mahkemesi çevrelerinde kabul gören tez,
"anayasa yargısı yetkisi"nin referandum öncesinde kullanılabileceğini öngörüyor. Dayanağını ise şöyle açıklıyor:
Anayasa'nın 175. maddesi, referanduma götürülen metni
"yasa" olarak nitelendirmekte yalnızca yürürlüğe girmesini, halkoyunda çoğunlukla kabul edilmesi koşuluna bağlamaktadır. Yürürlüğü yasalaşma tarihine bırakılan maddenin Anayasa'ya uygunluğunun incelenmesi mümkündür.
Anayasa'nın 148. maddesinde yürürlük koşulu da bulunmamaktadır. Bu nedenle yasa ya da maddelerinin, yürürlükte olsun olmasın Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutulması gerektiği kabul edilmiştir.
Anayasa değişikliğine ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptali halinde, bu yasa halkoyuna sunulmayacağından, yapılan Anayasa'ya uygunluk denetimi sonuçsuz da kalmayacaktır.
***
Karşı görüş ise Anayasa Mahkemesi'nin, CHP tarafından verilen dilekçeyi işleme koymayıp iade etmesi gerektiğini öne sürüyor.
"Halkoyuna götürülen yasa ya da maddelerinin yayımlanması, onların yürürlüğe girmesi için yeterli olmayıp, yalnızca halkın bilgilendirilmesi amacı ve anlamı taşımaktadır. Anayasa'nın 175. maddesinin altıncı fıkrasında da halkoyuna sunulan anayasa değişikliklerine ilişkin yasaların yürürlüğe girmesi için halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerektiği belirtilmiştir" diyor.
Bu görüşe itibar edilmesi halinde,
"Yüksek Mahkeme şimdilik yürürlüğe girmemiş anayasa değişikliği için referandum sonucunu beklemelidir. Referandumda zaten Türk milletinin kararı ortaya çıkacağından Türk milleti adına karar veren mahkemenin başkaca işlem yapmasına gerek kalmayacaktır!"
Kaldı ki bu sayede,
"Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından ele alır, yorum yoluyla esasa giremez. O zaman siyaset yapmış olur" eleştirisi de gündeme gelmeyecektir!