CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a "geçmiş olsun" diyoruz. 6 Mayıs'ı 7 Mayıs'a bağlayan gece yarısı TBMM'deydik. Genel Kurul'da anayasa değişikliği paketinin tümü üzerindeki oylama devam ederken kuliste hareketlenme oldu. Bir "ses kaseti"nden söz edildi. Derken, son dönemdeki yaygın kasetlerden söz edilmediği, Baykal'a "gizli kamera tuzağı" kurulduğu anlaşıldı. Ve yorumlar başladı:
"Bir taşla birden çok kuş vurulmak isteniyor. Bunun anayasa süreci ile ilgisi olabilir mi? Yok yok, CHP Kurultayı'na dönüktür vs vs."
Tabii CHP cephesindeki analizler farklıydı. Komplo olduğundan neredeyse eminler. "Bel altı vuruş" niteliğindeki o görüntüleri emniyetin bir kanadı ile ilişkilendirecek kadar ileri gidenler de var.
Özel hayatın gizliliğinin ihlali, kişisel verilerin yasa dışı yollarla kaydedilip servis edilmesi son dönemin en önemli tartışma konusu. Hatta "korku cumhuriyeti"nin beslendiği kaynak da burası. Ve herkes, bu tür bir senaryonun aktörü olmaya aday!
Baykal'ın düşürülmek istendiği durumun, Kongre'de veya referandum için çıkacağı meydanlarda kendisini yıpratmaya dönük olduğu, AK Parti ile karşı karşıya getirmeyi amaçladığı çok açık. Üstelik, aile kavramına hassas olan, eşini ve çocuklarını siyaset dışında tutmayı başarmış, siyasi rakiplerinin mahrem alanına özen gösteren bir lider olarak Baykal'ın hedef seçilmesi de manidar. Nedeni ne olursa olsun, bu vesile ile belki de ilk kez pusudaki "kurgu ekibi"nin deşifre edilmesi ülkenin hayrına olacak.
***
Kaset olayından bir gece önce,
Enver Aysever'in sunduğu programda CHP lideri Baykal'la sohbet fırsatı bulduk. Konuk gazetecilerin tümü,
"Neden öneriniz yok? Neden istemezükçü gibi algılanıyorsunuz?" sorusunu yöneltti. Maalesef tatmin edici yanıtlar alamadı. Özellikle anayasa paketi ile ilgili olarak,
"Kapağını bile açmam" anlayışı ile anılan CHP'de, bizzat Baykal'ın,
"Bizim böyle bir sözümüz yok" demesi ilginçti. AK Parti'nin sergilediği,
"Anayasa için öneriniz varsa üç güne kadar bize iletin" tarzının CHP'yi rahatsız ettiği ne kadar gerçekse, anayasa bahanesi ile de olsa Deniz Bey'in, AK Parti Genel Merkezi'ne iade-i ziyarette bulunmamasının bu kanadı rahatsız ettiği de o kadar gerçek.
***
Baykal'ın, cesurca girdiği ama bireysel yaklaşımı ile sınırlayıp, parti kurumsal kimliğine taşıyamadığı konu,
"Kutlu Doğum Haftası'na katılımı ve etkileyici konuşması" idi. Baykal, Alevi kanaat önderlerinden, imamlara kadar çok geniş yelpazede karşılık bulan mesajları için
"Böylesi uzlaşma zemini görmemiz beni umutlandırdı" dedi. Tam o noktada durdu. Sadece sağ siyasi söylemle algılanan din anlayışını aşan, Müslümanlıkla siyaset arasındaki çizgiyi netleştiren, duru İslami bilgi verilmesini esas alan, yeni muhafazakâr iletişim dili ihtiyacını giderecek somut projeler sunamadı.
***
Deniz Bey'den dinlediğimiz reçeteler de yok değildi. Örneğin, seçim sistemine dönük radikal çıkışı dikkat çekici idi. Ay sonundaki CHP Kurultayı'na sunulacak model,
"daraltılmış bölge" ve
"tercihli seçimi" öngörüyor. Bir seçim bölgesinden en fazla 6 milletvekili çıkarılması, adayların seçmenle yakın teması, milletvekili sayısının iki katı kadar aday içinden tercihte bulunulması bu modelin bazı aşamaları. Zaten Türkiye'nin çıktığı demokratikleşme yolunda sadece askere veya yargının iç dinamiklerine el atılması yetmeyecek.
"Dokunulmazlıkların sınırlandırıldığı, Siyasi Etik Yasası'nın uygulandığı, seçimlerin finansmanının şeffaflaştırıldığı, Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirildiği" bir süreci beraberinde yaşamazsak, sistemin topallaması mukadder. Zira, toplumun önemli bir kesiminde, gidişattan
"samimi kaygı duyanlar" mevcut ve bu kaygıların giderilmesi, siyasilerin kendisine ayna tutulmasına da bağlı!