1 Mayıs akşamı açıklanan yenilenmiş kabine üç ana eksen üzerine bina edilmiş görüntüsü verdi: 1- Ekonomi. 2- Terörle mücadele. 3- Küresel dengeleri etkileyecek bölgesel diplomasi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, 22 Temmuz 2007 genel seçiminden sonra düşündüğü kabine modelini, 29 Mart 2009 yerel seçiminden sonra hayata geçirebildi. Bir anlamda, devre arasında takım tertibini yeniledi. Partinin geleneksel kimliği ile yeni vitrinini, deneyim ile enerjiyi birleştirdi.
Çok yönlü kabine revizyonunun kalbi, kuşkusuz "ekonomi." Gerek AK Parti tabanının gerekse iş dünyasının sıkça dile getirdiği "akortsuz ekonomi yönetimi" yakınmasının bu kez aşılacağı beklentisi hakim. Zira koordinasyondan anlaşılan, bürokratları, sivil toplum kuruluşlarını biraraya getirip saatlerce dinlemek kadar, proaktif davranarak seri kararlar alınmasını da sağlamak. Son iki yılda bu açıdan iyi sınav verilemediği bir gerçek. Bu gözle bakıldığında Ali Babacan, klasik koordinatör bakan tanımının çok ötesinde "süper bakan" konumunda. Söz Babacan'dan açılmışken, bu yeni görevin sürpriz olmadığını söylemek lazım. Babacan, bir ay önce Dışişleri'ndeki icraat döneminin bilançosunu çıkarmıştı. O andan itibaren yeniden ekonominin patronluğuna döneceğini biliyordu. Tıpkı, temmuz 2007'de Dışişleri Bakanı olacağını bildiği gibi.
Aman dikkat!
1 yıldır sürüncemede kalan IMF destekli ekonomik program hem hükümetin hem de Türkiye'nin kaderini belirleyecek. Burada hassasiyet noktası Babacan ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek arasındaki ilişkilerdir. AK Parti'nin kasım 2002 seçimleri öncesindeki uluslar arası ekonomik açılımında Şimşek'in rolü büyüktü. Şimşek, 2002-2007 yıllarında hazine bakanlığı yapan Babacan'la sürekli temastaydı hatta Babacan'ın Merkez Bankası'na önerdiği isimdi. Ama ne olduysa Şimşek bakan olduktan sonra oldu. İki bakan arasında "dedikodu" trafiği işledi ve maalesef zaman zaman bunlara prim verildi. "O, ekonomiyi bilmezdi", "Kritik reformları hep bekletilmiş" türünden laflar taşınıp durdu. Bu nedenle dünü, dünde bırakıp yarına bakmak zorunlu.
Yeni ekonomik programın merkezinde maliye politikaları olacak. Kemal Unakıtan gibi tarihe geçmiş başarılı bir bakandan sonra eli sıkı olup, milletvekillerinin gönlünü kazanmak hiç de kolay değil. BabacanŞimşek uyumu, IMF destekli reçetelerin hayata geçmesi ve Başbakan'ın ikna edilmesinde hayati rol oynayacak. Nereden bakılırsa bakılsın önümüz seçim. Bugün alınacak kararların etkisi, iyimser tahminle 2010-2011'de görülecek. Radikal önlemlerin, genel seçime gidilen ortamda sonuç verip vermeyeceği, yeni iktidarın adını koyacak.
5 etkin isim
Kabinenin ekonomi sahasında 5 önemli isminden daha söz edebiliriz.
1- Ömer Dinçer. Kamu yönetiminde zihniyet devriminin mimarı Çalışma Bakanlığı'na atandı. Dinçer, Türkiye'deki işsizlik probleminin temelinde yer alan "mesleksizlik" çıkmazının aşılmasını sağlayabilir.
2- Cevdet Yılmaz. Bölgesel kalkınma bakanı kimliği ile kamu yatırımlarının devamını ve toplumun en fakir kesimlerine kaynak transferini etkili biçimde yöneterek hükümeti rahatlatabilir.
3- Zafer Çağlayan. Dış ticaretin marka ismi Kürşad Tüzmen'den sonra sanayi deneyimi ve bakanlık birikimi sayesinde daralan dünya pazarlarında alternatif yollar açarak Türk firmalarına öncülük yapabilir.
4- Nihat Ergün. Kendi deyişiyle "Düne kadar anayasa, terör, alevi açılımı, Kürt sorununa odaklı iken artık sanayi üretimindeki gelişmelere bakıyor." Kocaeli milletvekili olması, sanayiin nabzını tutması için avantaj yaratıyor.
5- Taner Yıldız. 6.5 yıldır gölge enerji bakanı gibi çalışan enerji ile ilgili yasal ve idari her adımda adından söz ettiren Yıldız, özellikle bürokrasisi dağınık bakanlığı derleyip toparlayabilir.
Ve yenilenmiş kabinede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Dışişleri, İçişleri, Ekonomi, Maliye ve Enerji Bakanları ile doğrusal yakın ilişkileri Cumhurbaşkanı'nı, fiilen yarı başkanlık sistemine geçişin aktörü haline getiriyor. 2012'de cumhurbaşkanını halkın seçeceği hatırlanırsa bu husus üzerinde fazlaca durulacağı anlaşılıyor.